zor olandan kaçabildiği kadar kaçmaya çalışır insanoğlu... (girişe bak lan, discovery channel'a metin yazıyoruz sanki)
tüm cesaretini toplayıp, iki haftanın sonunda bulaşık yıkamaya karar veririsin. durum çok vahimdir. öyle ki, o anda kapı çalsa ve porno filmden fırlamış gibi duran zenci herif içeri girip 'o bulaşığı yıkarım ama, bi kere verecen' dese, tereddüt etmeksizin kabul edebilirsin. (tamam lan, etmezsin. olayın vehametini anlatmaya çalışıyorum da, ondan böyle bi örnek vereyim dedim. ama kabul et, bi an düşünürsün. ehe ehe)
9 gün önce kurufasulye yapmaya çalışıp yaktığın tencerenin kapağını kaldırırsın. bünyen sağlam ve alışkın değilse zaten o anda zehirlenip nalları dikersin. öyle böyle değil, acayip kokuyordur! halı saha soyunma odası bok yemiş yanında...
o tencere sık sık hatırlatır kendini:
- ehe ehe, bulaşık bitti sanıp seviniyon ama, daha ben varım lan! en az yarım saat uğraşman gerekecek benimle. eşşeğin büyüğü ahırda!
nasıl yapsam da tencerenin tehditkarlığını anlatabilsem? sınavın sonuna bırakılmış en kazık ve en yüksek puanlı soru gibidir o. ya da aylarca ödenmemiş fatura gibi. büyük rahatsızlık verir. ne bileyim, her an oyuna girecekmiş gibi ısınan rakip zenci futbolcu gibidir. daha hiçbir şeyin bitmediğini gösterir adama..
bulaşık bitti sanıp derin bi oooh çekecekken, gözün ocağın üztündeki tencereye ilişir. yapacak 3 şey vardır:
a) eğer ki ev arkadaşın varsa, tencereyi unutmuş gibi orada bırakırsın. bulaşık sırası ev arkadaşına geçmiştir ve ona kazıkların en büyüğünü atmışsındır.
b) kendini motive etmeye çalışırsın. misal, yıkarsan milla jovovich taa amerika'dan gelip öpecektir seni. sonuçta kendini kandırmak oluyor tabii...
c) 'yenisi kaç para ki bu mına koduumun' diye gazlara gelip, atıverirsin çöp poşetine!