her gece uzun uzun kar yağardı eskiden. turuncunun koyusuna çalardı gecenin rengi. beyaz tanelerle süslerdi gökyüzü geceyi. kar durmazdı eskiden. sabahlara kadar usul usul yağardı derinden.
yer sofrasında yenilen yemeğin bambaşka tadı vardı damaklarımda. sobanın kenarında kurumak üzere dizili bırakılmış ayakkabılar gözüme çarpıyordu. sobanın sevimli sesi pişen kestanelerin melodisine karışıyordu odada.
annem topladı yer sofrasını. babam henüz yerden kalkmamıştı. elini uzattı bana doğru.
"beni kaldırabilirsen gerçekten delikanlı oldun demektir." dedi.
gülümsedim. küçük ellerimle babamın kocaman ellerini sıkıca tuttum ve tüm gücümle kendime doğru çektim. beceremedim, babama baktım göz ucuyla gülümsüyordu.
"daha var." dedi.
"galiba daha var baba." dedim...
aradan saatler geçti. buz tutmuş yatağa girince yorganın altına girip ısınmak için hızlı hızlı nefes almaya başladım. çok geçmedi belki iki dakika. yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum.biraz üşümek için başımı yorganın dışına çıkardım. gözlerim perdenin kenarındaki pencereden görülen sokak lambasına kaydı. kar yağıyordu.
sevindim kar yağışına. kimsesizleri düşünecek yaşta değildim belki de. kimsesizliği düşünecek yaşta değildim. pencerenin buğusuna sevdiğim ama sevdiğimi söyleyemediğim kızın baş harfini yazdım. hemen sildim sonra utandım biraz.
bir süre kar tanelerini izledim. kendimi cesaretlendirip pencereyi açtım, bir tutam kar aldım. tadına baktım, soğuk ve huzurluydu. tarifini koyu turuncu gökyüzü biliyordu bir tek. bir yaz günü annemden kar istemiştim de "kışı bekle yaparım" demişti..
biraz daha izledim koyu turuncu geceyi. pencerenin yanına sandalyeyi çektim. ayaklarım yorulmuştu. üstüme battaniyeyi örttüm. ayaklarım yere bile değmiyordu daha.
uyuyakalmışım pencere kenarında.
annem gelip kaldırmış gecenin bir saatinde.
farkında değilim melek ellerin dokunduğunu bedenime.
ve yaşamımın en güzel uykusunu uyumuşum o gece..