"poz tipler, sürekli bir aranma hali, libidonun önderliğinde süregiden tıraş ayaküstü geyikler nedeniyle hiç sevemediğim bir mekan. seveni çok, sevsinler. ben de itfaiye meydanı'nda avurtları geçim kavgasıyla çökmüş, suretleri bordo viceroy içe içe kayısı kurusu gibi kararmış dayılarla çay ocağında muhabbet ederek 75 kuruşa çay içmeyi seviyorum."
***
aynısı seğmenler parkı için de geçerli. insanların fikirleriyle, muhabbetleriyle değil de yere serilen kırmızı pötikare örtüyle, yönetmen koltuğunda "tombul şişe efes" içerek imaj kastıkları bir yer halinde. ki çok olmamıştır o kırmızı kareli örtülere "varoş gibi yerde sofra bezi üstünde yemek yiyorlar" diye burun kıvırmak veya efes tombul şişeyi de keza varoşlukla itham etmek. müslüm gürses'i geçiniz, ümit besen'e bile üstten bakanlar "hangimiz sevmedik" yavşaklığının bayrak taşıyanları olmuş durumda. ulus'a gitmeyi sanki egzotik diyarlara yapılan seyahatlermiş gibi gören, bakkaldaki ekmeğin fiyatından haberi olmayan, giydiği sikindirik bir tişört nedeniyle kendini elit sanan böylesine olmamış bir güruhun herhangi bir duyguyu -acıysa acı, sevinçse sevinç, umutsa umut- hakikaten yaşamasını ben mümkün görmüyorum. oturup kafa dinlemeye gelen insanlara hiçbir lafım olamaz; ancak kahir ekseriyet böyle bir profil çizdiği için seğmenler parkı'nın müdavimlerini sevmiyorum.
kurtuluş iyidir. gün yapan 8 bilezikli menopoz teyzeler, viceroy içmekten avurtları çökmüş dayılar gezer; ama harbidirler, hakikidirler.