Şeyhin biri müridiyle giderken bir köyün yanından geçmişler. Efendi hazretleri demiş ki:
- Evladım. Ben şu incir ağacının altında biraz nefesleneyim, sen de al şu testiyi, git köyün çeşmesinden dolduruver bir zahmet.
Mürid gitmiş çeşmeye. Bir de ne görsün çeşmenin yanında dünya güzeli bir kız testisini dolduruyor. Takılmış peşine. Yolda aşkını ilan edivermiş. Kız da ondan hoşlanmış, babamdan iste beni, demiş. Delikanlı da gidip babasından Allah'ın emriyle, Peygamber'in kavliyle kızı istemiş. Adamın gözü delikanlıyı tutmuş, verdim gitti demiş. Derken çocukları olmuş, aradan yıllar geçmiş, çocuklar büyümüş, hatta en son gelip babalarına demişler ki:
- Baba bize destur ver de gidip rızkımızı arayalım.
Çocuklar gitmişler, derken bizimki iyice yaşlanmış. Bu sırada kayınpederi vefat etmiş, çok geçmeden hanımını da kaybetmiş ve öylece yalnız, tek başına kalmış. Birdenbire incir ağacının altında unuttuğu Şeyhini hatırlayıp, eyvah, demiş, ben ne yaptım? Hemen koşup bir testi almış ve çeşmeye gidip testiyi doldurduktan sonra koşa koşa incir ağacının yanına gitmiş.
Bir bakmış ki Efendi hazretleri hâlâ ağacın altında ayaklarını uzatmış oturmakta. Tebessüm ederek şöyle demiş bizim delikanlıya:
- Evladım, nerede kaldın? Az kalsın ben de gidecektim.