marcel proust

entry79 galeri
    53.
  1. Aydınlanmış bir ruhun portresini çizen yazar. Hayatının annesi ölene kadar olan döneminde bazen acıyla, bazen sevgiyle, bazen hovardalıkla yaşamış olan proust, bu dönemde aydınlattığı ruhunu anlatır ünlü eserinde. insanlık tarihinin en uzun romanını yazmıştır. Boş cümleler, beylik laflar bulamazsınız. Tam da vermek istediğini tam da vermek istediği şekilde, kendini dışardan soyutlayarak yazmıştır. Bu kadar kolay olmazdı herhalde aydınlanmış ruhunu görmek eğer kendi karanlığına çekilmese.

    Bazı betimlemeleri, tezleri o kadar doğru ve ayrıntılı ki modern nöroloji şapka çıkartsa az kalır. Donanımıyla diz çöktürür. Kendine hayran bırakır aydınlanmanın o yüce hali. Kayıp zamanın izinde'de en başarılı kısım herkesin takdir ettiği gibi albertine kayıp'tır fakat beni çiçek açmış genç kızların gölgesinde daha mesut etmişti. Belki de bana yabancı gelen, keşfetmek istediklerime en çok oradan öğrendiğimdendir. Ayrıca şu sözü zamanının ruh ve bilinç görüşlerinin felsefi derinliğinde çağının en iyisidir. Yani aynı zamanda iyi bir felsefeci.

    "bir saati parçalarına ayırınca ne görürüz?

    bir saatin ruhunu parçalarına ayırabilmenin mümkün olmadığını görürüz.

    küçük parçalar, birlikte çalışmak için zorunlu olarak yanındakine ihtiyaç duyan bütün o küçük parçalar manevi bir dünyaya gitmek için bir durak ve ruhani nesneler yumağından başka bir şey değil. bir saati parçalarına ayırınca insanı parçalarına ayırmış oluruz.

    önce bir el düşünelim. kimin eli bu görünmeyen? fani bir insanın eli. bir ölümlü. doğmuş, sevmiş, okumuş, ağlamış, gülmüş, darılmış, uyumuş, uyanmış, kirlenmiş ve arınmış. nihayetinde o kadar kısa bir süre yaşayacak ki, çoğu insan onun farkında bile olmayacak. insan karanlıkta bir alev gibi parlayıp sönecek. binlerce harfin içinde bir harf, milyonlarca, milyarlarca kum tanesinin içinde bir kum tanesi. bir şiirin dizesi bile değil: “keşke yalnız bunu için sevseydim seni."
    2 ...