allah beddua eder mi

entry17 galeri
    14.
  1. Kur'an'daki beddua ve lânetler, belli vasıflara sahip kimselere yöneliktir. Kur'an, şahıslardan ziyade vasıfları, düşünceleri, muhatap alır. Netice itibariyle öbür dünyada, insanların bir kısmı, Allah'ın rahmetine ve ihsanlarına kavuşur, cennete girer. Bir kısmı da, onun lânetine uğrar/rahmetinden uzaklaşır, onun gazabı ve azabının merkezi olan cehennem zindanına girer.
    Allah'ın Kur'an'daki bu tür ifadeleri, aslında merhameten söylenen birer uyarıdır. Çünkü, kötülüğün ne olduğunu bilmeyen ondan nasıl uzaklaşabilir? iyiliğe rehberlik etmek nasıl bir yoldur.
    Kaldı ki, Kur'an'ın bu gibi sert ifadeleri, inkârcılara yöneliktir. Küfür ve inkârcılık ise, Allah'ın bin bir isim ve sıfatlarına karşı bir meydan okuyuştur. Kâinatın binler belgesiyle hak ve hakikatin varlığına yaptığı şahitliği reddetmek anlamına geliyor. Yüz binlerce peygamberin binler mucizelerini ve milyonlarca evliyanın milyonlarca keşif ve kerametlerini inkâr etmek hükmüne geçiyor.
    Özetle, küfür ve inkâr, Allah'ın bütün isim ve sıfatlarının hadsiz tecellilerini, kâinatın had ve hesaba gelmez şahitliklerini yalanlamak ve onların hukukuna saygısızlık olduğundan, bu sert ifadelerle onları uyarmak tam yerinde bir belagattir.
    Tebbet sûresi'ndeki bedduaya gelince:

    Bu sûrenin mana şümulünde Ebu Leheb'in zatında kıyamete kadar onun zihniyetinde ve islâm'a zıt olan insanların durumu açıklanmıştır. Ebu Leheb bunlardan birisidir. Dolaysıyla bu sûrede vurgu yapılan sadece fani ve ölümlü bir insanın hatalarını anlatmak değil, bu vesileyle bu tür hatalara düşmemek için kulları uyarmaktır.
    Hem Allah Kur'an'da kullarının anlaycağı üslupta konuşmaktadır ki buna "tenezzülat-ı ilahiye" denir. insanlar kendi aralarında beddua gibi kınama ifadelerini kullanmaktadırlar. Allah'da kullarının anlayacağı şekilde, hata yapan bir kulunun hatasına vurgu yapmak ve diğer kullarına bildirmek için, hatanın derecesine göre şiddetli ifadeler kullanmaktadır. Bu şekilde kullarını o hatalara karşı uyarmaktadır. Hem islâm'a karşı olan Hz. Peygamber (asm)'in amcası da olsa iltimas görmeyeceğine işaret var.
    Elmalılı bu konuda şöyle der:

    "Ebu Leheb, şahsı gösteren bir künye olmakla beraber lügat itibarıyla asıl mânâsı, 'alev babası' demektir. O itibarla Hz. Peygamber (asm)'e ve islâm'a karşı ateş püskürmek isteyip de, kendini cehenneme atmış olan kâfirlerin hepsinin temsilcisi olması sebebiyle onun helâki, hepsinin helâkına misâl yapılmıştır ki, bu da,"
    "Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki, kâfirler istemese de Allah, mutlaka nûrunu tamamlamak ister." (Tevbe, 9/32)
    "âyetinin ifade ettiği anlama işaret olur. Künyeler, âlem ismi olmakla beraber, yerine göre Hâtem-i Tâi'nin cömertlik, Ebu Hanife'nin ilim ile şöhret bulması gibi sıfatlık mânâsına gelmelerinden ve meânî ilminde Ebu Leheb isminin de 'ateş babası' demek olmasından dolayı, kinâye yoluyla 'cehennemlik' vasfına delâlet eden meşhur bir misâl olarak söylenmiştir. Ayrıca kinâyeler de, hakikatin iradesine engel olmayacağına göre burada, söz konusu mânânın hususi bir önemi vardır. Yani maksat sadece Ebu Leheb'in şahsını belirtmekten ibaret olmayıp, onun vasfına ve bu vasıfta ona benzeyenlerin hallerine de işaret edilmiş demektir." (H.Yazır, Hak Dini Kur'an Dili)
    2 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük