ingiltere'de bir araştırma yapılmış, halkın yüzde 45'i Auschwitz'i bilmiyormuş!
Aynı araştırma Türkiye'de yapılsa, acaba bilmeyenlerin oranı yüzde 90 gibi 'Türkiye için makul' bir düzeyde kalır mı, yoksa yüzde 98 ile yüzde 99 aralığını mı zorlar, merak ettim.
Bu tür haberler Türk basınında yer almazlar.
Çünkü 'kaçırılan kız Zeynep'in kaç kere düdüklendiği' çok daha önemlidir; bir de, Türk basını Auschwitz'i kendisi bilmez ki halkın bilmediğini bilsin!
Tövbe, bizim gazeteci, geziyle meziyle beleşe gittiyse Krakow taraflarına (cebinden para harcamaz!), Auschwitz'i bilir ama ondan hepi topu üç kilometre uzakta, asıl büyük toplama kampı olan Birkenau'yu bilmez. Çünkü 'programda' yoktur ve politikacıyla birlikte bir an önce otele dönülecektir.
Bendeniz münevver bir adam değilim... Olsaydım, size Auschwitz'i çok daha başka anlatırdım.
Malumatfuruş olduğum için, hiçbir anlam ve önem taşımayan kendi izlenimlerimi aktarırım ancak...
ingiliz halkının yarıya yakını adını bile duymamış... Bendeniz Birkenau'da, hani filmlerde gördüğünüz, altından tren geçen şu ünlü nizamiye kapısının üst katında, yiyişen Amerikalı kızla oğlan gördüm.
Münevver olsaydım, 'ne güzel, altı milyon Yahudi'nin öldürüldüğü yerde hayat herşeye rağmen devam ediyor, geçmişin kötü anıları unutulmuş' derdim belki... Olmadığım için, çok kızmıştım kızla oğlanı gördüğümde.
Çünkü bizim hanımla birlikte Auschwitz'in ayakta kalmış tek gaz odasından yeni çıkmıştık ve ikimizin de suratı lağım gibiydi.
Yahudiler'in anadan doğma soyulduğu, saçlarının, koltukaltı ve apışarası kıllarının kesildiği, kollarına dövmeyle numaralarının işlendiği bloku da müzenin kafeteryası yapmışlar! Ayaküstü yediğimiz yemek boğazımıza dizildi.
Siz hiç, boğazına takıp sürüklemek ve fırına atmak üzere özel yapılmış 'ceset kancası' gördünüz mü?
Belki münevver bir adam olsaydım size bazı barakaların yanıbaşına çekilmiş ceset arabalarını da anlatırdım, sabahları 'içtimalarda' bir önceki gece ölenleri toplamak üzere yapılmış, siz içini iskelet benzeri üstüste cesetlerle kafanızda doldururdunuz...
Malumatfuruş olduğum için, barakaların kokusu hiç aklımdan çıkmıyor.
Aradan altmış yıl geçmiş, koku çıkmamış çünkü... Ölü kokusu, irin kokusu, dışkı kokusu, kadınlar barakasında adet kanı kokusu, açlık kokusu... Önemsiz bir ayrıntı. Duvarlarda da şablonla yazılmış yazılar, solmuş ama, duruyorlar: Wassertrinken verboten!... Eine Laus, dein Tod!
O gece uyku uyuyamadım. Ertesi gece de uyuyamadım. Daha ertesi gece de uyuyamadım.
Siz, ünlü Doktor Mengele'nin mekanı olan 11 numaralı blokta, deneklerin kanı rahatça aksın diye 'teşrih masasının' üzerine açılmış kan oluklarını bilir misiniz?
Varşova'dan taksi tuttum gittim günübirlik gidiş dönüş sekiz yüz kilometre yolu, onları görebilmek için. ingiliz halkının yarıya yakını Auschwitz'i bilmiyormuş. Ben Türkiye'de Auschwitz'i bilmeyen Yahudi tanıdım yahu, siz ne diyorsunuz?
Ayağımın ucuyla toprağı eşeleyip bebek patiği buldum ben orada. Evet, dikenli tel kalıntılarının arasında, birkaç aylık bir bebek patiği teki... Tetanostan korktuğum için alıp saklayamadım. Odada mı gazlanıp sonradan yakılmıştır, yoksa bir SS neferi tarafından minicik bacaklarından tutulup bir ağaca çarpa çarpa mı öldürülmüştür, bilemem.
Yaşım tutmadığı, o savaşa katılıp en az bir Alman faşisti öldüremediğim için üzgünüm.
Ama bizim burada, ilk karşıma çıktığında ağzını burnunu kıracağım bir Türk faşisti var, onu bilirim.