— "islam, insanlık dinidir, insan haklarına önem verir. Kadını da yüceltmiştir..."
Birçokları islam'ın kendisini bilmedikleri, tanımadıkları halde, yapılan propagandalara ya da kendi kafasında oluşturduğu islam'a göre konuşur, islam'ın kendisine, içyüzüne bakıldığı zamansa gerçek ortaya çıkar.
islam Şeriatı, "din" ayrımı yapar; kendinden başka bir dini tanımaz. (Örneğin bkz. Âlu Imran: 19, 83, 85) "Irk" ayrımı yapar; Arap toplumuna seslenir, (örneğin bkz. Meryem: 97) Bu nedenle Kur'an'ın "Arapça" olarak gönderildiğini bildirir, (örneğin Bkz. Yusuf: 2; Ra'd: 37; Tâhâ: 113; Şûra: 7; Nahl: 103) "Oymak (kabile)" ayrımı yapar, hukukunda, "Peygamber"inin diliyle, "HALiFELiK" kurumunu yalnızca "Kureyş Kabilesi"ne verir. (Örneğin bkz. Ahmed Ibn Hanbel, 5/220-21.) "Kent-yöre" aynmı yapar; Kur'an ve "peygamber"in yalnızca "Mekke ve çevresi"ni uyarmaya yönelik olduğunu bildirir. (Bkz. En'an:92 Şûra: 7) "Zengin-yoksul" aynmı yapar; "nimet"leri "Tan-rı'nın bölüştürdüğü"nü, işçinin, çalışanın yanında, bunları çalıştırsınlar diye herzaman "patron"un da bulunması gerektiğini, "Tann"nın kimi insanlara karşı "derecelerle üstün kıldığını" anlatıp aşılar, (örneğin bkz. Zuhruf: 32.) Yani "zengin"den, "patron"dan yana ağırlığını koyar. Ganimetleri paylaştırırken de, "peygamber"i eliyle bunu yapmıştır. (Buhari'nin de yer verdiği ilgili hadisleri. Diyanet Yayınlarından Tecrîd'de görmek için, 1040, 1296, 1299-1303. nolu hadislere bkz.) "Müellefetü'l-Kulûb" (gönülleri islam'a kazandırılmak istenenler) adını verdiği kimselere, "müslüman" olsunlar ya da bu dinde kalsınlar diye "ganimeften rüşvet verdiği gibi, zengin olmalarına bakılmaksızın, "zekaf'tan da rüşvet vermiştir. (Bkz. Tevbe: 60.) "Efendi-Köle" aynmı yapmıştır, insanlann bir kesimini "alman-satılan mal" durumuna sokmuştur. (Kur'an da sayısız ayetiyle.) Ve "cins" aynmı yapmış, "erkeği kadına derece ile üstün kılmıştır." (Örneğin bkz. Bakara: 228.)
Bakara Süresindeki "derece"yle anlatılmak istenenin ne olduğunu, Kur'an yorumculan ve islam hukukçulan açıklarlarken şu görüşleri savunmuşlardır:
"Erkek kadından birçok yönden üstündür:
1- Erkeğin akılca üstünlüğü vardır.
2- Diyette (kurtulmalıkta) üstünlüğü vardır.
3- Miras konularında üstünlüğü vardır.
4- Erkek, "kadı (yargıç)", hükümdür olur, kadın olamaz. Erkek tanıklığa da daha elverişlidir.
5- Erkek, kadının üstüne evlenebilir. Dilerse kansının, kanlannın üstüne cariye de alabilir. Kadın için kocasının üstüne evlenmek gibi bir hakkı yoktur.
6- Mirasda erkeğin payı daha çoktur.
7- Erkek kadını boşayabilir; kadın erkeği boşayamaz. Erkek kan-sını boşadıktan sonra da süresi içinde dönüş yapabilir, kadının bu yönde bir hakkı yoktur.
8- Erkeğin ganimetten payı, kadınınkinden çoktur..." islam dünyasının ünlü ve en yetkili Kur'an yorumcularından Fahruddin Râzî böyle sayar. (Bkz. F. Râzî, e't-Tefsiru'
1-Kebîr, 6/95) Öteki yorumcular da benzer Sıralamalar yaparlar ve Bakara Suresinin, "erkeğin, kadından derece yönünden üstün olduğunu" anlatan 228. ayetini böyle yorumlarlar. (Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyân, 2/275-276; Tefsiru Ibn Kesîr, 1/271; Dr. Kâmil Musa, Derece, Beyrut, 1987, s. 15-26.)
Kur'an'ın "Tann'sı, "erkeği kadına üstün yaptığını" duyurmakla kalmıyor; erkeklerin kanlanna nasıl davranmalan gerektiğini de bildiriyor:
Dünyanın en ilkel hukukunda bile bulunmayan hüküm:
Nisa Suresinin 34. ayetinin, Diyanet çevirisindeki anlamı şöyle: "Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallanndan sarf etmelerinden dolayı, erkekler, kadınlar üzerine hakimdirler, iyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmak-sını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinde endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet DÖVÜN! Size itaat ediyorlarsa onlann aleyhine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce'dir, Büyük'tür."
Çeviride geçen "serkeşlik", ayetteki "nuşûz"un karşılığıdır. "Serkeşlik", Türkçe Sözlük'te şu anlamdadır: "kafa tutma, baş kaldırma."
Kur'an'm "Tann"sı erkeklere şunu diyor:
—"Eğer karılannızın size baş kaldırmalanndan, kafa tutmalann-dan kaygılanıyorsanız, bu tutumu göstereceklerinden kuşkulanıyorsanız, şunu, şunu yapın, sonra da dövün onlan."
"islam'da kadını dövmenin bulunmadığını" savunanlar, ayetteki bu hükmü görmelidirler. Ayeti okuyup, "... ve sonunda karılarınızı dövün!" buyruğunu unutmamalıdırlar. Ve aynca "kanlar"ın hangi "suçtan" dolayı dövülmelerinin buyurulduğunu da hak-hukuk ve adalet ilkeleri içinde değerlendirmelidirler.
Düşünün: "Kocaya baş kaldırma suçu" (!) daha işlenmemiş. Koca yalnızca bir "kaygı" ve "kuşku" içindedir. Yani, "kansının kendisine baş kaldıracağından kuşkulanıyor." işte bu, ayetin hükmüne göre, "kanyı cezalandırmak" için yeterli görülüyor. Dünyanın hangi hukuk sisteminde olursa olsun, "suç"la "ceza" ilişkisi önemlidir. "Suç"a göre, "ceza" verilir. "Suç" azsa, "ceza" da azdır. Ve "ceza", yalnızca "suç işlendikten sonra" verilir. En ilkel hukukta bile, işlenmedik bir suçtan dolayı ceza hükmü yoktur. Kur'an'daki bu ayetteyse son derece açık ve seçik olarak bu var.
"insan Hakları"na ilişkin "evrensel bildirinV'lerin kabul edilip benimsendiği bir dünyada, islam Şeriatı'nı savunma çabası içinde olanlar, bu ayet hükmü karşısında da bocalıyor ve durumu kurtarmaya çalışıyorlar. Kuşkusuz, bunu yaparken son derece gülünç durumlara da düşüyorlar, örneğin diyorlar ki:
— "Kur'an'da kadını dövme var, ama bu dövmenin bir koşulu da var: incitmeden (eza vermeden) dövme." (Bkz. Dr. Kâmil Musa, Me-sail fi'il-Hayati'l-Zevciyye, Beyrut, 1985, s. 126)
Ayette sözü edilen "koşul (şart)" yok. Aynca, "incitmeden dövme" nasıl olabilir? "Ceza" için başvurulması istenen "dövme", ceza verilen kimseyi "hiç incitmeyecekse", bir anlamı kalır mı?
"Kadının incitilmeden dövülebileceğini" savunanlar, ayetteki "dövme"nin gerekçesini anlatırken, bunun bir "ilaç" olduğunu da savunurlar. "Kadını yola getirmenin bir ilacının da DÖVME olduğunu"
yazarlar. (Bkz. Muhammed Ali e's-Sabuni, Revayiu'l-Beyan Tefsiru Âyati'l-Ahkâm, 1/474-475.)
Ve düşünün Şeriat savunuculan, ilkellerdekinden daha ilkel olan hukuklanyla uygar dünyanın karşısına çıkıp "biz de vanz" diyebiliyorlar. Kur'an'lannda, kocaya, daha suç işlememiş olan kadını göstererek: "döv, onu dayakla yola getir!" denip dururken bile...