Ülkenin birinde dağlarda tek başına yaşayan bir derviş varmış. Bu dervişin ünü taa padişaha kadar varmış. Padişah merakına yenik düşüp dervişi görmek istemiş ve muhafızlarına emir vermiş;
-"Bre getirin şu dervişi de biz de bir görelim!"
Muhafızlar dervişi dağından alıp getirmişler padişahın önüne. Padişah;
-"Hoşgeldin derviş efendi"
-"Hoşbulduk sultanım"
Bu selamlaşmadan sonra ikisi de uzunca bir süre tek kelime dahi etmezler, dakikalar, saatler geçer. Derken derviş bir anda konuşur ve padişaha der ki;
-"Sultanım izninizde helaya gitmek isterim."
Uzun süredir sus pus olan dervişin konuşmasından memnun olan padişah;
-"Tabii ki derviş efendi, buyrun." der.
Derviş helaya gideli çok olmuştur. Aradan onlarca dakika geçmiştir ve padişah iyice meraklanmıştır. Muhafızlarına seslenir;
-"Bre gidin bakın şu dervişe, kulbura düşmüş olmasın!"
Dervişi kontrol etmeye giden muhafızlar geri döndüklerinde yüzlerinde şaşkın bir ifade vardır.
-"Ne oldu muhafızlar? Nedir bu yüzünüzdeki ifade?"
-"Sultanım derviş helada kendi kendine konuşur."
-"Nasıl konuşur? Getirin hemen onu buraya!"
Muhafızlar dervişi alır getirirler. Padişah sorar;
-"Derviş efendi ne yaparsın helada kaç zamandır?"
-"Boklarla konuşurum sultanım" demesiyle padişah hafiften gülümser ve deli olduğunu düşünür. Akabinde mübalağa manasında soru sorar;
-"Eeee? Ne derlerdi ya?"
Derviş ise cevap verir;
-"Biz bir zamanlar baldık börektik, binbir çeşit nefis yemek idik, insan içine girdik çıktık böyle olduk derler sultanım..."
-......