sıkca koskoca metropollerin tanzanya havasına bürünmüş bir şekilde işlendiğini görmediğimizden olsa gerek girişi ile farklı bir hava berâberinde merak uyandıran will smith filmi. tee independence day'de de bence başarılı idi burada da. herif güçlü görünüyor ve başrol oyunculuğuna son derece yakışıyor. burada ise tek fark filmde doğru düzgün insan yok. will'imiz (sahiplendim çok sempatik)i, sâdık köpeği, filmin sonlarına doğru bir oğlan çocuğu ve "aha şimdi zikişicekler" diye düşünmemize neden olan oğlanın anası. alın size film kadrosu.
ilk başlarda ne olduğunu anlamaya çalışmakla birlikte (spoiler geliyo') olayın resident evil gibi ilerlediğini görüyoruz. zombiler neyin var. tıbbi bir felâket sonucu oluşmuşlar ve hepsi hasta. iğrenç şeyler. zâten insanın dönüştürülmüş hâli hep gerici olur.
ilerleyen dakikalarda kanser hastalığına çözüm olsun diye geliştirilen bir tekniğin beklenildiği gibi gitmediği, yeryüzündeki insanların çoğunun hastalanıp öldüğü, bir kısmının zombi olup karanlıkta yaşamaya devam ettiği, çok azının ise insan gibi kaldıkları anlaşılır. işte bu insan gibi kalanlar için hayat artık half life 2 oyunundaki gibi kale gibi çevrilmiş dar yerleşmelerde devam etmektedir.
will smith'in yalnızlık nedeniyle kafayı yiyip mankenlerle (hani şu yurdum insanının tecavüz ettiği, giyim dükkanlarında kullanılan cansız tipler) sohbet ettiği, her gün şehrin iskelesinde radyo yayını yapıp "yalnız değilsiniz gelin sizi doyurabilirim" falan demesi izleyicinin içine dokunmakta, psikolojik göndermeler yapmakta.
filmin sonu ise bi' acayip. resmen film yandı falan zannettim. öyle bir anda bitiyor ki seyreden filme 2. bir ara girdi sanıyor. çat diye bir son, yani olaylar çözüme kavuşmuyor sadece will'in bulunduğu mekan üzerine işlenmiş senaryo. yâni ne zombilere çözüm bulunuyor ne de dünya'ya.
izlenir ama, hayvani boyutlarda kötü eleştiriler gördüysem de izlenir diyorum.
ayrıca aynı isimli bir de arch enemy şarkısı vardır, pek güzel.