yine psikolog koltuğunda buldum kendimi. sol elini çenesine götürüp, sağı ile anlat işareti yapıyor. başlıyorum konuşmaya, hafiften kapatıyorum gözlerimi. bi yandan da heyecan içindeyim, gömleğimi düzeltiyorum çaktırmadan. sanki kürsüde durmuş, milyonlarla insana acımı anlatacakmış gibi derinden nefes alıyorum.
yarıda kesip sorular soruyor, yayılmış sandalyesine. eli hala çenesinde, ses tonundan anlaşılıyor dalga geçtiği. parasını ödedim nede olsa, rahat davranıyor göt!
hala gözlerim kapalı ama bıyık altından güldüğünü hissedebiliyorum.
benim için önemli, çünkü ilk..kimseye anlatmaya cesaret etmediklerimi açıklıyorum. oysa dinliyormuş gibi yapıyor, parasını ne zorlukla ödediğim umrunda değil. o koltuğa oturana kadar neler çektiğimle ilgilenmiyor, bir gözü saatte, bu ahmak ne zaman kalkar gider diye düşünüyor. bi de içinden gülüyor anlattıklarıma, bu siktiğimin şizofreni ne zaman susacak gibi sorular geçiyor aklından.
aynı heyecanla anlatıyorum, babamı anlatıyorum ona. benzerliklerinden bahsediyorum, o da beni dinlemezdi mesela. dinlediği zaman dalga geçer, zevke gelir döverdi. gözlerimi açıyorum, yumuşak koltuktan kalkıyorum ve doktorun yüzüne bakıyorum.
-babam sonda döverdi ama sen dinlemek ve beni gülümseyerek yolcu etmek zorundasın. paranı verdiğim için, kafanı sikmeme müsade etmen hiç adil değil ama biliyor musun? bu hayatta adil olan hiçbir şey yok zaten, o yüzden gülümse doktor! seni böyle hatırlamak istiyorum ölürken..
giderken mutlu görünüyordu.
yüzünde yavşak bir ifade, bu sefer bıyık altından değil sahiciydi gülüşü. koridordan geçiyorum adım adım, duyduğum sesler doktorun artık dalga geçmediğini söylüyor..
eminim böyle uslu oturup gülümsemek, onu görenleri de mutlu edecek!