anadolu yakasındaki çoğu yeri bilirim ve gitmişliğim de vardır ama bu sefer ataşehir'in en ücra yerlerinden birine gitmek zorunda kaldım. araba da olmayınca mecbur minibüse müptela kaldık. el mahkum g*t gardiyan ne yapacaksın... neyse bostancı'dan minibüs'e bindim. minibüsçü'ye ''su deposu diye bir yer varmış , oraya gelince haber verir misin?'' dedim. o da ''tamam.'' dedi. neyse gidiyoruz , bu arada araba baya kalabalık ve camlar alçakta , boy uzun olunca da göremiyorsun etrafı. hoş görsen ne yapacaksın ki , çoğu yeri ilk defa görüyorum. neyse 15 dakika geçti , ''kaptan su deposuna daha var mı?'' dedim , o da ''daha var dedi.'' sonra bir 15 dakika daha geçti. içimden ''varsak söylerdi herhalde'' diyerekten geldik mi diye sormuyorum adama. sonra işkillenmeye başladım , ''kaptan daha var mı ya?'' dedim. o da ''ah be orayı geçtik , sen şimdi iner karşıdan bizim minibüslere binersin'' dedi. öyle de rahat söylüyor ki , dünya s*k*nde değil. neyse indim. bu arada verdiğim parayı geri aldım , 1.75 kuruş , az para değil. * karşıdan gelen minibüse bindim ''su deposu diye bir yer varmış , orada ineceğim , gelince haber verir misin?'' diye üstüne basa basa söyledim. sonra bu da unuttu mu haber vermeyi. ''kardeş in 200 metre geri yürü , orası su deposu.'' diyor. söylenerek indim. çamurlu , çukurlu , abuk subuk yollardan ''la bura harbiden istanbul mu amk'' diye düşüne düşüne yürüdüm ve kodumun yerine vardım.