suudi arabistan

entry803 galeri video6
    328.
  1. John Perkins’in Bir Ekonomik Tetikçinin itirafları kitabında, nasıl ABD'nin kuklası olduğunun etraflıca anlatıldığı ülkedir.

    Bu olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini bilmeden önce “ekonomik tetikçi” dediğimiz kavramın ne olduğunu ve hangi amaçlara hizmet ettiğini bilmekte yarar var.

    Ekonomik tetikçi nedir?

    Perkins’in kitabında çizdiği ekonomik tetikçi portresi aşağı yukarı şöyledir:

    Amerika’daki, yurt dışına yatırım yapabilecek kadar büyük çok uluslu şirketlerin – ki genelde enerji şirketleridir – ekonomi bölümlerinde yetkili mevkilerde bulunan ve görevleri gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarının o ülkenin halkı için değil kendi bağlı bulundukları çok uluslu şirketlerin, Amerikan hükumetinin ve o ülkelere kredi vermiş olan bankaların (Perkins kitabında bu 3’lüye kısaca şirketokrasi adını vermiş ben de yazının ilerleyen kısımlarında kullanacağım bu tabiri) çıkarları için kullanılmasını sağlayan eğitimli, birden fazla yabancı dil bilen, hitabet ve manipülasyon kabiliyetleri oldukça iyi olan modern zaman tetikçileridir.

    Kulağa komplo teorisi gibi gelen bu görevin nasıl geçekleştiğini de şöyle açıklayayım:

    Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler, yatırım ve kalkınma amaçlı projeler yapmaya karar verir ve bu projeleri gerçekleştirme görevi yukarıda saydığım türden şirketlere verilirse bu ekonomik tetikçiler devreye girip ülkeye yapılacak olan yatırımların getireceği büyüme rakamlarını ve GSMH’ye katkılarını şişirerek hükumet yetkililerini bu rakamlara inandırmaya çalışırlar.

    Ülke gelişmemiş olduğundan bu projelerin hayata geçirilmesi için krediye ihtiyaç vardır ve hükumet bu krediyi şişirilmiş rakamları dikkate alarak Dünya Bankası, IMF ve çeşitli bankalardan temin eder. Proje tamamlandıktan sonra ilerleyen senelerde ülkenin ekonomisine beklenen katkıyı yapamayınca devlet kredileri ödeyemez hale gelir. Bu yüzden artık tavizlere açık bir konuma gelmiştir. Borçların kapanması için şirketokrasinin yardımına karşılık askeri destek, BM’de oy veya ülkenin verimli kaynaklarının çok uluslu şirketlere açılması gibi bedeller ödemek zorunda kalır.

    Tabi işler her zaman böyle basit şekilde yürümeyebilir ve yatırım yapılmak istenen ülkelerin hükumetleri ekonomik tetikçilerin planlarının farkına varıp bu işe alet olmayı tercih etmeyebilirler. Bu durumda CIA - Perkins’in ifadesiyle çakallar - devreye girer. Üst düzey devlet adamları ve generaller şantaj ve rüşvetlerle satın alınmaya çalışılır. Bu taktiğin de işe yaramaması halinde iş suikast boyutuna bile varabilir. Yazının en başında adını zikrettiğim kitapta Jaime Roldos ve Omar Torrijos suikastlerinin bu hesaplaşmaların bir sonucu olduğu ayrıntılarıyla anlatılır.

    Eğer suikast imkanı da ortadan kalkmışsa ve bahsi geçen ülke şirketokrasi için stratejik bir öneme sahipse son çare olarak darbe ve askeri operasyon seçenekleri devreye girer. Saddam Hüseyin’in başına gelenler de tamamen olmasa da bu sebebe dayanmaktadır.

    Entrynin daha fazla uzamaması açısından Roldos, Torrijos ve Saddam olaylarının ayrıntılarını yazmıyorum, başka bir entryde zamanım olursa bahsedebilirim.

    Bu uzunca giriş kısmından sonra Suudi Arabistan ABD ile nasıl bütünleşti tarihsel verilerle anlatmaya çalışacağım.

    6 Ekim 1973 günü Mısır ve Suriye, israil’e karşı eş zamanlı bir savaş başlattı. Savaş esnasında Mısır Başkanı Enver Sedat Suudi Arabistan Kralı Faysal’dan israil’in müttefiki Amerika'nın ekonomisine darbe vurmak için petrol silahını kullanmasını istedi. 16 Ekim’de iran, Suudi Arabistan ve 5 körfez ülkesi petrolün liste fiyatına %70 zam yaptı. işi bununla da sınırlı bırakmayıp ABD üzerindeki baskıyı arttırmak isteyen Arap devletler Kuveyt'te bu konuyu değerlendirmek üzere toplandı. 17 Ekim’de petrol üretiminde %5’lik bir kesinti ve ABD karşısında politik başarıya ulaşıncaya kadar her ay %5’lik ilave bir kesinti yapılması kararı bu toplantının en önemli kararları arasındaydı. Bu kararlara kulak asmayan ABD Başkanı Nixon 19 Ekim’de israil'e 2.2 milyon dolarlık bir yardım göndermek istedi. Bunun üzerine ertesi gün Arap ülkeleri ABD’ye yapılan petrol sevkıyatına tam ambargo koyacaklarını açıkladılar.

    18 Mart’ta sona eren ambargo kısa sürmüş ama etkisi son derece büyük olmuştu. 1 Ocak 1970’te 1.39 dolar olan petrolün varil fiyatı 1 Ocak 1974'te 8.32 dolara fırlamıştı. Bu ambargo aynı zamanda ABD ve Wall Street'i politikalarında ciddi değişiklikler yapmaya itti. Petrol kaynakları ABD'nin birinci önceliği haline geldi ve Suudi Arabistan'ın stratejik önemi kavrandı.

    Ambargonun ardından ABD ve Suudiler arasında müzakereler başladı ve Amerika petrolün sadece dolar karşılığında satılması ve bir daha petrol ambargosu olmamasına karşı Suudilere teknik destek, askeri teçhizat, eğitim ve Suudi Arabistan'ı kalkındıracak yatırımlar önerdi. Bu safhada ekonomik tetikçiler devreye girdi, vaadedilen projeler Amerika’ya bağlı çok uluslu şirketler tarafından hazırlandı. Fakat bu sefer ekonomik tetikçilerin görevi Suudi Arabistan'ı borç altına sokmak değil, petrodolarları ABD’ye geri döndürmek ve Suudi Arabistan’ın Orta Doğu’daki diğer ülkeler için model oluşturmasını sağlamaktı.

    Yani aslında Perkins’in adına şirketokrası dediği oluşum bu krizden uzun vadede karlı çıkmayı başarmıştı. Üstelik şirketokrasinin bu hamleleri bambaşka bir sektörde daha kazanç kapısı açacaktı. Suudi Arabistan’ın bu hızlı gelişimi komşu ülkeler tarafından tehdit olarak görülecek ve Orta Doğu’da, askeri harcamaların payı bir hayli artacaktı. Bunun üzerine Suudi Arabistan ve ABD daha da yakınlaştı ve Suudi Hanedanlığı varlığının desteklenmesi karşılığında ABD’ye tam politik destek hatta gerektiğinde askeri destek verecekti. - Bu kısım Arap Baharı'nın Suudi Arabistan'a neden sıçramadığı ve günümüzde Işid'in en büyük destekçilerinden birinin Suudi Hanedanlığı olması konusunda ufuk açıcı olmuştur sanıyorum. -

    Suudi Arabistan'ın kukla olma öyküsü özetle böyle. Aslında başlarken daha kısa olacağını düşünmüştüm ama meselenin daha iyi anlaşılması için ayrıntıları atlamak istemedim.
    8 ...