Tip 2 diyabet vücudun yeterli insülin üretememesi veya etkin kullanamaması sonucunda ortaya çıkan karmaşık ve kronik bir durum.
Kontrol edilemediğinde; kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, alt ekstremitelerde amputasyonlar ve körlük gibi ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.
Yani gerçekten tehlikeli bir hastalık.
Tip 2 diyabeti olan ve kan şekeri yüksek olan kişilerde;Sık idrara çıkma,Ağız kuruluğu,Çok su içme,Açlık hissi,Cilt yaralarının geç iyileşmesi Kuru ve kaşıntılı bir cilt,Sık sık infeksiyon gelişmesi,Ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma görülür. Ancak bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkar.
Diyebette beslenmeye dikkat çekilmelidir.Diyabette, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesinin amacı diyabetli bireyin hayatı boyunca uygulayabileceği en ideal beslenme programını oluşturarak,Kan şekerini normal sınırlar içinde tutmak,Hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) gibi akut komplikasyonları önlemek,ideal vücut ağırlığını sağlamak ve korumaktır.
Tam çocuklarımızı ishalli hastalıklar ve solunum yolu enfeksiyonların ölümcül pençesinden kurtarıyoruz derken hevesimiz kursağımızda kaldı.insanlık hiç beklemedikleri bir yerden yine darbe aldı.Çocuklarda ve ergenlerde tip 2 diyabet görülme sıklığının artmaya başlaması, insanlarda genellikle orta yaşlardan sonra görmeye alıştığımız (ve beklediğimiz) kronik hastalıkların, çocukluk çağına doğru genişlemeye başladığına işaret ediyor. Kronik hastalığı olanlar veya yakınlarında kronik bir hastalık olanlar bilir; bu hastalıkların “tedavisi yoktur” ve yakınmalarınızı hafifletebilmek için genellikle “ömrünüzün sonuna kadar” belli tedavi rejimlerine tabi olmak zorunda kalınır. Böyle bir tedavi rejimine maruz kalmak, çoğu yetişkin için dahi katlanılması oldukça zor bir durumken, küçücük bir çocuğun, her gün, günde birkaç kez ilaç zamanı geldiğinde örneğin parkta oynarken ara vermek zorunda kalacak olmasının nasıl bir duygu olduğunu düşünmek dahi çok zor.
insanlarda tip 2 diyabetin nasıl geliştiği (mekanizma) tam olarak bilinmiyor, fakat “biyomedikal paradigmanın” egemen olduğu kapitalist tıp dünyasında gözlerin hemen genlere çevrilmesi şaşırtıcı değil. Hastalığın çocukluk çağına inmesi, dikkatlerin genetik faktörlere yoğunlaşmasına (“doğayı” suçlama) neden oluyor.