kimisinin "gerçek suçlunun da asıl güç unsuru olan devlet olması gerekmez midir?" diye sormasına vesile olan durumdur.
"suç" ithamı konusundaki bir çekincemi bir yana bırakırsak, bu sorunun cevabı bana göre "evet"tir. zaten islam aleminde bilimin yükselişinin de, çöküşünün de en özet gerekçesinin "siyaset" olduğunu düşündüğümü ifade etmiştim.
"suç" ithamı konusundaki çekincem şudur: daha önce de ifade ettiğim gibi, bizler bilimin kesin zaferini ilan ettiği bir çağda yaşıyoruz. bilim alanında geri kalmanın nasıl sonuçlar verdiğini hep beraber gördük. ne var ki zamanında şu veya bu tutumu alan devlet adamlarının neyin sonunun ne olacağını bizim kadar net görmeleri mümkün değildi.
dediklerim, bırakalım devlet adamları açısından, o günlerin din alimleri açısından bile böyledir. o dönemlerin devlet adamlarının derdi, bilimin yükselişini teşvik ederken de, çöküşüne sebep olacak ittifaklara girerken de topraklarını olabildiği kadar huzurlu bir şekilde yönetmekti. dolayısıyla neyi doğru gördülerse onu yaptılar. dönemlerinde felsefenin ve bilimin somut sonuçları yeteri kadar belirgin olmadığı için olumsuz tutumlarında bile mazur görülebilirler. velhasıl o dönemin insanlarını sonuçlarını görmeleri pek mümkün olmayan tutumları için suçlamak anakronizm hatasına düşmek olur.
fakat yobazların, yukarıdaki entrymdeki 2. soruya yanıt ararken ortaya koyacağım tutumları için, cehalet mi desem, kasıtlı suç mu desem, ikisinin karışımı mı desem bilemiyorum.
not: "şunu bilmeyen, bunu bilmeyen" türü ifadeler içeren cahillere özgü entrylere itibar etmiyorum. yok ya? o kadar bilgisiz mi görünüyorum oradan?