sene geçen senenin ortasının ortası. aşkımdan kendimi siktiğim dönemler yani. biriyle görüşüyorum ama uzak mesafe çelişki. yalan yok fena kaptırmışım kendimi hatta son düzlükteyim lakin ara ara saçma sapan tartışıyoruz ve son tartışmamızdan iki gün sonra yanına gideceğim, görüşeceğiz. bir nevi resmi sonuca barış hakmeleri karar verecek. daha önce ''sonradan kararlaştırırız'' demesine rağmen ben süprüz yapayım, hoşuna gider deyu ondan habersiz uçak biletimi filan almışım leyla leyla. ee tabi benim yaptığım bu gider onun pek de hoşuna gitmedi anladığım kadarıyla çünkü ilk tepkisi ''neden benden habersiz aldın, bunu konuşmuştuk'' oldu. sevinmediğini söyleyince de ''çok görüşemeyiz'' dedi. kendi açısından haklı ve mantıklı sebepler sundu ama ben yaptığımdan gram pişmanlık duymuyordum, 5 dakika görsem yeter felsefesiyle çıkmıştım yola çünkü. biz bir de iki gün önce tartışmışız ya bu bana nasıl atarlı, gelemem filan diyor, ben iyice gözden çıkarmışım 5 dakikayı da. dedim bunda gavur inadı var, bu gelmez ben de iki gün takılırım buralarda, gezer tozarım sonra alırım voltamı.
neyse aman efendim, canım efendim, ben sabahın 5 buçuğunda kalktım yardırdım havaalanına, sekiz buçuk gibi komşu ile indim. hemen o yöne doğru giden ilk otobüse atladım. yanağım otobüs canımının garantisinde, kafamda bir milyon hayal ve biraz umut ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa,
ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu gidiyordum. bu arada mesajlaşıyoruz ara ara. onun olduğu ilçeye giden otobüse bindiğimde nerede olduğumun z raporunu veriyorum, o da anlatıyor bana; şurası şu, şu an şuradasınız filan diye. ben mal mal mutluyum. lan insan nerede olduğunu öğrendiğinde mutlu olur mu amk. kaybolmadım bişey olmadı, ne kadar gereksiz bir mutluluk. velhasıl-ı kelam otobüsten indim. artık onunla aynı gökyüzünün altındaydık ve ben ''işte burada yaşayabilirim'' diye düşündüm kendi kendime. indim dedim, ne yapacaksın dedi. şaka gibi geldi ama bu bile bozmadı lan moralimi. pardon morelimi. biraz telefonda konuştuk ve benim o çocuksu halime acıdı mı yoksa kendini mecbur mu hissetti yada gerçekten görmek mi istedi bilmiyorum ama geleceğini söyledi. benim yüreğim hızlı hızlı atmaya başladı tabi. neyse bir cafe belirledik orada buluşacağız. ben gittim güzel bir yere konuşlandım, bekliyorum. biraz geç kaldı tabi her kadın gibi ama gelmeden aradı. nehir var bir tane şehri ikiye bölüyor, o karşı yakadan gelecek, ben aradığında taaa anasının nikahından bir kadını ona benzettim ama ters tarafa gidince o değil herhalde dedim. çünkü orası yolu uzatır, lan insan niye yolu uzatsın ki ama oymuş. ahahahaha vallahi oymuş. o sıcakta yolu uzatıyorsa demek ki çok heyecanlı diye düşünüyorum ben hala. neyse efendim hatun kişisi bulunduğum kafeye geldi. o an kalbim hücum marşını çalıyordu ve ''gördüğüm en güzel gülüş bu'' diye düşündüm. kalktım, sarıldım... birkaç saat muhabbet ettik, bir daha görüşemeyebileceğimiz söyledi yüzyüze. olsun dedim, bu da yeterdi hem bana. yanılmışım o an. sonra kalktık ve bir sokakta ayrıldık. daha doğrusu o ayrıldı. benim bir parçam onda kaldı, kalmıştı, hissettim. son kez sarıldığımı bilerek sarıldım. hiç arkasına bakmadı. ben son kez baktım. hani bir şeyleri bilirsin de konduramazsın, kendini kandırırsın ya öyle işte.
ertesi gün ben yörenin tarihi ve turistik yerlerini gezdim. o gün içinde görüşemeyeceğimiz kesindi. gezerken bir aile ile tanıştım, nereden geldiğimi, neden geldiğimi filan sordu teyze ile amca. istanbuldan, kız arkadaşımı görmeye geldim deyince adam; ''taa oradan buraya bir kızı görmek için mi geldin'' dedi. ''evet abi'' deyince ''allah allah çok saçma'' diye cevap verdi. onu duyan cancağzım teyze ''niye öyle diyorsun mehmet, belki çok seviyordur'' dedi. güldüm, ''beni şu ana kadar bir tek sen anladım be ablacım'' deyip sarılmak istedim ona. fakat adamın söylediği de kulaklarımda çınlıyordu. o günü öyle bitirdim. artık son gecem ve yarın öğlen otobüsle o yöreden ayrılacaktım.
sabah oldu ve benim salaklığım da tam burada başladı aslında. yukarıda anlattıklarımdan zerre kadar pişmanlık duymadım asla, yaşanması gereken tecrübelerdi fakat son gündeki salaklığım ve çocukluğum paha biçilemezdi. geri kalan her şey için bırak master card'ı ciklet bile kafidir. şu ana kadar anlattıklarım bir insanın benim yaptıpım salaklığı, çocukluğu nasıl bir psikolojiyle yapacağını az da olsa anlatmak amaçlıydı.
kalktım, otelden ayrıldım, dışarıda kahvaltı yaptım zaman geçsin otobüse kadar diye düşünerek. sonra dedim ki; son kez bu hatun kişisinin dolaştığım şu sokaklarda dolaşayım, onun hatıralarını dinlerken biraz olsun gözümde canlanır, onunla aynı yollarda yürümüş olurum hem. dolaştım biraz, bir yandan mesajlaşıyoruz ve benim aklıma bence süper bir fikir geldi; son kez görebilirim onu! konum atmasını istedim, tabi bu uyandı hemen, belki korktu * bilmiyorum ama atmadı ben de bulacağım diye konuşurken anlattıklarından zaten göt ağzı kadar olan o ilçede bir yerleri bulmaya çalışıyorum, malak gibi dolanıyorum anlayacağınız o sıcakta. bazı yerler söyledim, orası bize çok yakın dedi. ben de ''herhalde o da istiyor da oyun gibi bir şeyler yapıyor haspam'' diye düşündüm. mal gibi şurası mı burası diye mesaj atıyorum. sonra iş çirkinleşmeye başladı benim ısrarımla beraber. sanırım bir 4-5 saat dolanmamın ardından, üstelik çok da yaklaşmışken, belki bir iki kere önünden geçmişken evlerinin, gerçekten cama çıkıp kendini göstermeyeceğini anladım, kabullendim. otobüs saatin iyice yaklaşmıştı, 15 dakika filan kalmış ve anca yetişebilirdim, yetiştim de. sırtımda çanta, vücudumda güneş yanıkları, ruhumda kocaman bir çatlakta bindim o otobüse. hala anlam veremiyordum, sadece ''neden'' dediğimi hatırlıyorum. kendi kendime bu soruyu sorup mantıklı bir cevap arıyordum. ''gidiyorum'' diye mesaj attım ama çoktan gitmiş olduğumu anladım. yılmaz erdoğan'ın dizeleri geldi aklıma her ne kadar soğuk olmasa da hava;
...
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim,
çocuk olmaktan.
...
Ben senin,
beni sevebilme ihtimalini sevdim !
hala anlam veremiyorum, anlam veremiyorum değil de aslında kabullenemiyorum sanırım. bir insanın bu kadar gaddar olabileceğini, sevdiğim bir insanın bu kadar gaddar olabileceğini, seni seviyorum diyen bir insanın sevdiğini söylediği bir insana bu kadar gaddar davranabileceğini kabullenemiyorum. sonra ''zaten ne bekliyordun ki'' diyorum, kabullenemesem de anlamlanıyor bazı şeyler.
inanaması zor olabilir ama bu anı hayatımda kilometre taşı olarak aldıklarım arasına girdi. ben ne mi öğrendim?
kimseye fazla güvenme,
kimseyi gereğinden fazla sevme,
kimseye çok fazla duygusal yatırım yapma,
beklentilerini çok yüksek tutma ki hayalkırıklıkların büyük olmasın.
aslında bunlar zaten bildiğim şeylerdi ama bunların dışında en önemlisi; ne olursa olsun, kim olursa olursa olsun o bunu yapmaz diye düşünme.
aslında bunu yaşattığı için çok çok az da olsa ona minnettarım ama yine de kabullenemiyorum işte bir insanın bu kadar gaddar olabileceğini.
kabullenemiyorum ve kabullenemeyeceğim o çocuğu birinin öldürmesini!
ama bir insan böyle bir salaklığı da niye yapar onu da hiç çözemeyeceğim sanırım .