"1989 yılı ocak ayında bir gün.
evdeyim, telefon:
celal başlangıç cizre'den gece vakti arıyordu. shp genel başkanı erdal inönü'nün güneydoğu gezisini cumhuriyet adına izlemekte olan celal. idil'in girişinde köylüler konvoyun yolunu kesmiş. o sırada idilli bir avukat, hasip kaplan, celal'in eline bir mahkeme dilekçesi sıkıştırmış. celal de cizre'ye gelince, gece vakti, ipek yolu üstündeki bir kahvede dilekçenin altında imzası olan dört köylüyle buluşmuş. sonra da hemen genel yayın müdürünü aramıştı:
'hasan abi galiba olay doğru. jandarma hem dövmüş adamları, hem bok yedirmişler.'
'celal emin misiniz? pkk'nın dezenformasyonuna gelmeyelim. sen istersen, yarın köye kendin git. insanlarla konuş. sonra beni ara.'
celal başlangıç ertesi gün akşama doğru yeniden aradı. cizre'nin yeşilyurt köyüne gitmiş, köylülerle konuşmuştu. ilginç bir tanık vardı. diyanet'in köye atamış olduğu konyalı imam. köyün kendi beslediği imamı gibi o da dışkı yedirme olayına tanık olmuştu. jandarma ona arkasını döndürmüştü, olayı görmemesi için. ama neyin olup bittiğini görmüş, celal'e de anlatmıştı.
'celal, pkk'lı mı bu köy?'
'benim istihbaratıma göre değil. ancak sempatizanlar vardır. korkudan, şundan bundan yardımcı olmuş olabilirler. kapalı olan köy okulunun camları köy çocukları tarafından kırılmış, içeri girilmiş. buraya büyüklerini yapmış çocuklar. yedirilen dışkılar da buradan alınmış.'
ertesi gün yazı işlerinde tartıştık konuyu. ve gazetede yayımlamaya karar verdik. konu her şeyden önce insan haklarıyla ilgiliydi. biliyordum. güneydoğu'da 'insan hakları' deyince tüylerinin nasıl diken diken olduğunu.
o yüzden adım adım gidecektik. önce cumhuriyet'in birinci sayfasındaki köşeme köylülerin savcılığa verdikleri dilekçesini yorumsuz yayınlayacaktım. olaya burasından girecek, sonra aşama aşama tarafların görüşlerini alarak büyütecektik haberi. (...)
cumhuriyet'e ve olayı başlattığım için bana karşı kıyısından köşesinden bir karalama kampanyası için düğmeye basılmıştı. bir kısım basın da devreye girmişti. iş gitgide büyüyordu."