Hayat bize öğrettikleriyle mukadder her zaman.
Bakıyorum dışarıda kar var ve kar hüzündür her zaman.
Küçüktüm, sevmedim karı. Büyüdüm hala sevmiyorum.
Ben küçükken kar yokluk, yoksulluk demekti ki bu durum ben 21 yaşıma gelene kadar devam etti.
Yıl 2006.
Ankara'yı bilen soğuğunu bilir, soğuğunu bilen garibanlığı da bilir. Üniversiteyi yeni kazanmışım, daha 4. ayım.
bir şekil bir başımızı sokacak bir yurt bulmuşuz kurtuluş'ta. Sıcak su bir akar bir akmaz, daracık bir odada 4 kişi kalırız ama dert değil, bir kahvaltı verilir yenir mi yenmez mi soru işareti.
Olsun denir, eyvallah denir, başımızı sokuyoruz denir, şükredilir. 300 liraya okula bu kadar yakın bir yurt başka nerede var ki zaten.
Standarttı hep, bizimkiler ayın ilk haftası 400 lira para gönderir, bir esnaf abimiz de ayın ilk haftası 200 lira burs yatırır. 400 liradan önce yurdun parası yatırılır. Sonra kalan parayla otobüs, sigara, yemek gibi giderlerin hesaplaması yapılır. Genel liste şu şekildedir:
Otobüs: 40 tl (yanılmıyorsam 90 krş. civarıydı o dönem öğrenci ücreti.) zorunlu olmadıkça haftasonu yurttan çıkmak yok.
Yemek: 30 tl okul yemekhanesine harcanan, 70 tl akşam ve haftasonları. (yine yanılmıyorsam tavuk döner 2 liraydı, simit 50 kuruş. Bir de patso yapıyorlardı bi kaç yerde 1,5 liraya.)
sigara: 2,5 liralık lark'tan ayda 25 tl.
Kırtasiye: 40 tl.
plansız harcamalar: 50 tl. (temizlik vs.)
kalan: 45 lira.
o 45 lira önemli çünkü zorunlu olarak milletle dışarı çıkıp rezil olmak var. (bu arada o dönem barlarda bira 5 ile 7 lira arası değişmekteydi. Çayı eğer tunalı'da içmeyecekseniz 1-1,5 lira arasıydı)
ha zaten üst başa harcayacak para yok. Üst baş desen pejmürde, aralık ayında spor ayakkabılarla okula gidip geliyorum, mont desen zaten yok yağmurlukla idare ediyoruz. o da iyi ki rüzgar geçirmiyor.
Neyse aralığın başındayız, baba parayı yolladı. Koşa koşa gittim yurt parasını ödedim. cepte var 130 tl. Kırtasiyeye gittim fotokopi vs. için gitti 50, kaldı 80. Bir akşam mecburi bir gece çıkması yaptık, kaldı 40 tl.
içten içe yalvarıyorum burs yatsın diye. ayın oldu sekizi, ortalıkta gelen burs yok, adamı arayacağım kontör yok ki arasam ne diyeceğim hiç bilemiyorum.
Zaruri olmayan harcamalar kısıldı. Sigara alınmıyor, yurt kahvaltısı ile akşam ediliyor, akşam bir simit ile geçiştiriliyor. 1 hafta sonra cepte kalan para 1 lira... okula gitsem dönerken yüreyeceğim bir de üstüne akşama yiyecek hiçbir şeyim yok.
Çıktım yurttan. Yürüyeceğim yol 2 kilometre. Daha yurdun kapısından çıkar çıkmaz kendimi buzun üstünde bulmam bir oldum. Spor ayakkabı, durur mu buzun üstünde?
Söverek yola devam ettim, ayaz kemiğimi geçip iliğime işledi. Yürüdüğüm, yürürken isyan ediyorum. isyanım yetmedi gözyaşlarım birbirine girdi. Ne fayda....
Çeneme inmiyor yaşlar, yanağımda buza dönüşüyor.
Vardım okula, akşam oldu anca çıktım üşümekten korkarak.
Yine soğuk içime işleyerek yürürken telefonum çaldı açmadım bile. Bir daha çaldı, bir daha çaldı, bir daha...
sinirle aldım telefonu elime bir baktım taner amca arıyor, Sesi iyi değil. taner amca bir şey mi var dedim, yutkunmasını telefonun diğer ucundan duydum.
baban, baban trafik kazası geçirdi çabuk gel dedi. Düştü telefon elimden, çöktüm kaldım...
Bir esnaf geldi yanıma, tuttu dükkanına soktu beni. Konuşamadım bir süre ta ki bir bardak suyu içene kadar, o da sadece istanbul'a gitmem lazım diyebildim.
Daha kendime gelmeden kendimi aşti'de buldum. Git delikanlı, neden gitmen gerekiyorsa git dedi.
otobüs bolu'da mola verdi, cebimdeki son lirayla bir çay içmek içmek için içeriye yönelmişken bir kağıt parçası cebimde. Neyi koymuşum diye cebime çıkarmamla 100 lirayı görmem bir oldu.
.....
Babam 3 ay sonra düzeldi, bursumu yatırmayan abi 2 aylık bursumu birden yatırdı.
Rag&bone botlarım var artık, paul smith montum.
Yine de kar yağınca üşüyorum, yine benim durumumu yaşayan bir öğrenciyi hayal ediyorum.
Biliyorum; çırağan sarayından bile izlesem dünyayı yine her kar yağdığında üşüyeceğim, yine her kar yağışında kardan nefret edeceğim.