Batı dünyası okullarında edebiyat kitaplarında, tarih kitaplarında sürekli "Türkler bizi asmış, kesmiş, kadınlarımıza tecavüz etmiş, çocuklarımızı zorla alıp yeni çeri ocaklarına götürmüş" gibi Türk düşmanı politika yapmışlardır. Ama her nedense Türklere yapılan zulümleri, katliamları hep gizlemişlerdir. Kendi savaşlarını “kurtuluş” savaşı, bizim savaşları hep soykırım olarak dillendirmişlerdir. Çocuklarını böyle yetiştirmişlerdir.
Liderler, Krallar, devlet adamları ve Başbakanlar da boş durmamış onlar bu nefret tohumlarına katkıda bulunmuşlardır.
Meselâ, ingiltere Başbakanı George “Türkler bir insanlık kanseri, kötü yönettikleri toprakların etine işlemiş bir yaradır” demiştir.
ABD Başkanı Thomas Woodrow Wilson’un 1917 de yayınlanan “müttefik bildirisinde”“uygar dünya bilmelidir ki müttefiklerin temel amacı her şeyden önce, Türklerin kanlı despotluğuna düşmüş olan halkların kurtarılmasını ve Avrupa uygarlığına kesinlikle yabancı olan Türklerin Avrupa dışına atılmasını içerir” der. Ama bir Allah’ın kulu çıkıp sana ne Avrupa siyasetinden dememiş.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Teodor Pangolos 1997 yılında devlet adamı statüsü ile, Türkler için söylediği sözler şunlardı :“Türk askeri ve diplomatik düzenin bir bölümü, Ege’deki sınırlarımızın ve egemenlik haklarımızın tartışmalı olduğunu söylüyor. Bizim bu konuda Türklerle görüşme yapmamız söz konusu değildir. Hırsızla katille, ırza geçen tecavüzcüyle görüşmemiz olanaksızdır.” Der. Ama hiçbir Avrupalı Yunanlıların “Helen ülküsü” olan Megali idea uğruna yaptığı vahşeti yazmaz ve anlatmaz.
“Türkiye üzerine notlar ve düşünceler” isimli bir kitapta Türklerle ilgili şöyle yazar: “Türkler, tüm varlıklarıyla kendilerini en aşağılık zevklere adamışlardır. Fuhuş, oğlancılık, ahlaksızlık ve ensest ilişki batağında yuvarlanarak, kendilerini bozukluklara vermişlerdir.” Aynı kitap devam başka bir bölümde de şöyle der: “Avrupalı çocuktaki ilerleme ve uygarlık yaratma yetisi Türk çocuklarında yoktur. Bu nedenle Türklerde başkasının hakkına saygı, kişisel sorumluluk duygusu, dostuna içini dökme, aile yuvası sıcaklığı ve fedakârlık duygusu gibi kavramlar bulunmaz.”
Bitmedi, Almanya’da basılan bir sözlük ise Türklerin tarifini şöyle tanımlar: “Türkler dinsiz, hoşgörüsüz, kaba, vicdansız, acımasız, ahlak kurallarına saygısız, en korkunç günahları işlemeye yatkın, lanetlenmiş korkunç barbarlar, sinsi, korkak, kibirli, aşağılık, güvenilmez, tanrı tanımaz, kötü, soyu sopu belirsiz bir halktır”
Batılı toplumların iliklerine kadar sinmiş Türk nefreti halâ sürmektedir. “Nefret medeni (!) Avrupa’da en güçlü histir.” Mesele Türk'e düşmanlık olduğunda bütün Avrupalı milletler adeta birbirleriyle yarış ederler. Ne Alman'ı, ne ingiliz'i, ne Fransız'ı, ne Yunan'ı fark etmez besledikleri his ve duygular aynıdır.
Türk nefreti ve düşmanlığı tarihi ve sosyolojik bir geçektir.
Sürekli pompalamalarının altında yatan gerçek ise Türklerdeki millî bilinç, milli şuur, milli refleks ve milliyetçiliğin uyanacak olması, korkuları bu işte.
Kapımızı çalan yabancı ne kapıdan içeri girdi nede çıkıp gitti. Sürekli pompalıyorlar. Her zaman övündüğümüz o jeopolitik konumumuzun aslında trajikomik bir hale gelmesinin irdelenmesi gerekir. O yabancının bir kısmı siz Avrupalısınız, bir kısmı hayır sen oryantalistsin gibi masallarla gençliğimizi sömürmekte olup, saf gençlerimizde bu masallara inanmaktadır.
Bugün gençlerimizin tekrar düşünmesi gerekir. Çünkü tarihinde yüz kızartıcı tek bir suçu olmayan, dünya medeniyetleri içerisinde en köklü tarihe sahip olan milletlerden biri olan, tarihi başarılarla dolu Türk milletine mensup olmakla gurur ve onur duymalıdır.
insanlığın bütün değerlerinin yozlaşmasının baş aktörleri olan egemenlerin, Müslümanların ve Türklerin nefretiyle dolu olan batının bizi asla sevemeyeceğini ve hiçbir zaman yararımıza bir uygulamada bulunmayacağını artık görmemiz gerekir.