safahat tan seçmeler

entry18 galeri
    13.
  1. Senin etrâfını alsın ki yığınlarca sefil,
    Kimi idmanlı edebsiz, kimi ta'limli rezîl.
    Kiminin fıtratı âzâde hayâ kaydından;
    Kiminin iffeti ikbâline etten kalkan.
    O kumarbaz, bu harâmî, şunu dersen, ayyâş.
    Sonra mecmûu müzevvir, mütebasbıs, kallâş...
    Bu muhîtin bakalım şimdi içinden çıkabil;
    Ne yaparsın Ömer olsan, yine hâlin müşkil.
    Uğramaz doğru adam semtine, lâkin, heyhat,
    Gece gündüz seni ıdlâle müvekkel haşerat!
    Kulağın hak söze artık ebediyyen hasret;
    Kustuğun herze: Ya hikmet, ya büyük bir ni'met!
    Yutan olmazsa dedin, öyle mi beyhûde merak;
    Dalkavuklar onu hazmetmeye candan müştak!
    Geyirirsin herifin burnuna, oh, der, ne nefis!
    Aksınrsın, vay efendim, bu ne âheng-i selîs!
    Tükürürsün o mülevves yüze "hak tû!" diyerek;
    Sırıtır: "Sorma, samîmiyyetimiz pek yüksek. "
    içiyorsan, sofu, sarhoş sana herkes sâkî...
    "işretin hurmeti hâlâ mı O sizler bâkî!"
    Irza düşmansan eğer, âileler hep mahrem...
    "Ne büyük vahşet esâsen bu selâmlıkla harem!"
    Bir muhâlif hava yok dinlediğin aynı sadâ:
    "Zât-ı sâmînize millet de, hükûmet de fedâ. "
    Menfa'attir seni tehdîd edecek tek mevcûd,
    Çünkü çıksan da nebîyim diye, hasmın ma'bûd!
    Sofusun farz edelim, şimdi de boy boy tesbîh...
    Dalkavuklar bütün insan kesilir, lâ-teşbîh!
    Taylâsan, cübbe, kavuk, hırka, hep esbâb-ı riyâ,
    Dış yüzünden Ömer'in devri muhîtin gûyâ.
    Kimi sâim, kimi kâim, o tavanlar, yerler,
    "Kul hüvallâhu ehad" zemzemesinden inler.
    Sen bu coşkunluğa istersen inan, hepsi yalan,
    "Hüve"nin mercii artık ne "ehad"dir, ne filân.
    Çünkü mâdem yürüyen sâde senin saltanatın,
    Şimdilik heykeli sensin tapılan menfa'atın,
    Kanma, hey kukla kıyâfetli adam, hey sersem,
    Herifin ağzı "samed´; midesi yüzlerce "sanem!"
    Sen de bir tekmede buldun mu, nihâyet, yerini,
    Ne kılıktaysa gelen, hepsi hüviyyetlerini,
    Aynı mâhiyette aktarma ederler çabucak.
    Sana her gün sekiz on kerre söverler mutlak.
    Hani dillerde gezen nâmın, o hiçten şerefin
    Ne de sağlammış, evet, anlasın aptal halefin:
    "Âh efendim, o ne hayvan, o nasıl merkepti"
    En hayır-hâhı idik, bizleri hattâ tepti.
    Bu hayâ der, bu edeb der, verir evhâma vücud;
    Bilmez aptal ki değil hiçbiri zâten mevcud.
    Din, vatan, âile, millet, ebediyyet, vicdan,
    Sonra haysiyyet-i zâtiyye, şeref, şöhret, şan,
    Daha bir hayli hurâfâta herîf olmuş esîr.
    Sarmısak beynine etmez ki hakâik te'sîr.
    Böyle ankâ gibi medlûlü yok esmâya kanar;
    Adamın sabrı tükenmek değil, esmâsı yanar.
    Kız, kadın hepsi haremlerde bütün gün mahbûs,
    Şu telâkkîye bakın, en kötü vahşet: Nâmûs!
    Herifin sofrada şampanyası hâlâ: Ayran,
    Bâri yirminci asırdan sıkıl artık hayvan!
    içelim sıhhat-i sâmînize... Hay hay içeriz!
    Biz, efendim, senin uğrunda bu candan geçeriz,
    içelim... Durmayalım... Âfiyet olsun... Şerefe!.. "
    Sonra nevbetle, uzun boylu, söverler selefe.
    Halefin farz edelim şimdi öbür mektepten.
    Dalkavuklar yeni bir maske takarlar da hemen,
    Kuşatırlar yine etrâfını: "Sübhânallâh!
    Bu ne fıtrat, bu ne vicdân-ı meâlî-âgâh!
    Zât-ı ulyâları, Hakk'ın bize in'âmısınız,
    Kimsiniz, söyleyiniz, Hazret-i Mûsâ mısınız
    Hele Fir'avn'ın elinden yakamız kurtuldu;
    Hele mahvolmadan evvel sizi millet buldu.
    Âh efendim, o herif yok mu, kızıl kâfirdi:
    Çünkü bir şey tanımaz, her ne desen münkirdi.
    Ne edeb der, ne hayâ der, ne fâzîlet, ne vakar;
    Geyirir leş gibi, mu'tâdı değil istiğfar:
    Aksırır sonra, fütûr etmeyerek burnumuza...
    Yutarız, çare ne, mümkün mü ilişmek domuza
    Savurur balgamı tâ alnımızın ortasına,
    Tükürürmüş gibi taşlıktaki tükrük tasına!
    Hezeyan, sorsanız, Allah; hezeyan, Peygamber;
    Din, vatan, âile, millet gibi yüksek hisler,
    Ahmak aldatmak için söylenilir şeylermiş...
    Bu hurâfâtı hakîkat diye kim dinlermiş
    Âkil oymuş ki: Hayâtın bütün ezvâkından,
    Durmayıp hırsını tatmîne edermiş îman.
    Âhiret fıkri yularmış,yakışırmış eşşeğe;
    Hiç kanar mıymış adam böyle beyinsizce şeye
    Hele ahlâka sarılmak ne demekmiş hâlâ
    Çekilir miymiş, efendim, gece gündüz bu belâ
    Zevki hakmış adamın, başkası hep bâtılmış...
    Çok tuhafmış bunu insanlar için anlamayış!..
    Ah, efendim, daha söylenmeyecek işler var...
    Çünkü nâmûsa musallattı o azgın canavar.
    - iyi amma niye sarmıştınız etrâfını hep
    - Hakk-ı devletleri var, arz edelim neydi sebep:
    Tepeden tırnağa her gün donanıp sırsıklam,
    Hani, yuttuksa o tükrükleri, faslam faslam,
    Vatan uğrunda efendim, vatan uğrunda bütün.
    Biz o zilletlere katlanmamış olsaydık dün,
    Memleket yoktu bugün yoktu. iyâzen-billâh...
    Öyle üç balgam için millete kıymak da günah.
    Herif ancak bizi bir parçacık olsun saydı;
    Başıboş kalmaya gelmezdi, eğer kalsaydı,
    Mülkü satmıştı ya düşmanlara, ondan da geçin,
    Yıkmadık âile koymazdı Hudâ hakkı için.
    Bulunur pek çok adam cenge koşup can verecek
    Harbin en müşkili haysiyyeti kurbân etmek...
    Bu fedâiliği bir biz göze almıştık.
    Ama Hâlik biliyor, bilmesin isterse balık.
    Ey veliyyü'n-niam, artık size bizler köleyiz;
    Yalınız emrediniz siz, yalınız emrediniz.
    0 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük