birey, hayatına toplumdan bağımsız şekilde başlar. düşünceleri idealleri , hedefleri topluma girmeden şekillenir. bizim toplum bu farklılıkları gördüğü yerde üzerine gitmek ve o farkı bireyi adeta bir akyuvar gibi içine alıp yok etmek istemektedir. öncelikle toplumumuzun düşüncesi erkekten kadınına aynıdır. kadını ben okumasam da olur erkek okuyacak, işi olmalı zaten ben evimde yatıp, göt büyütüp, kocamın altına yatarak da hayatımı sürdürürüm düşüncesinde ( kariyer sahibi akıllı kadınları tenzih ederim ) erkek ise bu beklentinin altına düşmemek için hayatı oyunca didinmektedir. bunların yanında toplum ve din el ele vererek bireyi sanki bir üreme makinesi gibi gördüğünden üzerine bir evlilik tasması takmak ister. toplumsal baskı bireyi evlendirmeyle bitmez. daha sonra o evlilik tasmasının bir daha boğazdan çıkmaması için çocuk baskısı başlar. toplum bu bireylerin afedersiniz çükününün kukusunun derdine düşer. hatta ve hatta bireyin haklarını korumaktan başka bir işe yaramaması gereken devleti bile bunun hesabını tutmaya başlar. kaza bela ilk çocuk olduğunda evlilik tasmasının ikinci çivisini isteyen toplum bu çiviyi çaktığında bireyi toplumsallaştırmış ( ! ) olur. ve bu birey(ler) o toplumun onlara uygulamış baskısını çevresine uygulamaya başlarlar.