Tangır tungur yokuş aşağı inen frensiz bir kamyonun, şatafatlı görünmek için arkasındaki üstü açık kasaya atlamış, yahut yerleşmiş olanlar; varsınlar birbiriyle sövüşe, bazen de dövüşe dursunlar.
En az 20-25 yıl boyunca ne kamyonu durdurmaya, ne arkasındakileri aklın ve şeffaflığın tutarlılığı içinde buluşturmaya olanak var.
* * *
Hızla çalkantılı bir döneme kayılmasının nedenlerinden biri de; bir türlü gelişmişliğe ulaşılamamışlığın nedenlerini, belgesel tülbentlerden süze süze aramak yerine; süper bir güç pozörlüğünün hamasetçiliğiyle, kitleleri avutmaya çalışmak ve olduğundan fazla görünme epidemisiyle, kuşakları psikopatolojik bir açmazın içine savurtmak.
* * *
Gündeme hiç gelmemiş konuları kurcalamak da; merak radarlarından yoksun bırakılmış ve beyinleri hamasi sloganlarla buzlandırılmış insancıkları yadırgatıyor.
* * *
Oysa ne kadar insan hayatı, kıyma makinelerinden çekilmişçesine ziyan olup gidiyor. Böylesi bir otofaji-kendi kendini yiyip bitirmenin gizli tümörleri ise, gündeme hiç gelmeyen konularda.
Örneğin son 80 yılda bütçe yasalarının nasıl yapıldığında ve nasıl kullanıldığında.
* * *
Şu sırada istanbul’da bir anket yapılsa ve sorulsa:
- istanbul için en önde gelen tehlike susuzluk mu, deprem mi, diye.
Alınacak yanıtlar acaba ne olurdu?
* * *
Yanıtlar ne olursa olsun; istanbul'da susuzluk da yaşanacak, er geç deprem de...
Ve o cendereleri türbanlılar da yaşayacak, türbansızlar da...
* * *
Bir kadın kuaförü dost telefon etti:
- istanbul'da ilk kadın berberi, Lenin ihtilali ile 1917'de Rusya'dan istanbul'a kaçan Beyaz Ruslardan, 2 kız kardeş tarafından Beyoğlu'nda açılmış, dedi.
* * *
Türkiye'de nerelerde kaç kadın berberi bulunduğunun ve hangi yıllarda açılmış olduğunun bir haritası çıkarılsaydı...
Ola ki türban sorununun kılcal damarlarına da, çok daha değişik bir açıdan inilmiş olurdu.
* * *
Çuval konusu da öyle...
Son 100 yılda, anasını babasını sırtında çuval taşırken görmüş çocukların sayısı kaç milyon acaba?
Türkçeye bir çuval inciri bok etmek deyimi boşuna yerleşmedi.
* * *
Bir de Osmanlıcada, sonradan görmelerle, ne oldum delisi olanlara karşı kullanılan iğneli bir deyim vardır:
- Ben onun cemazi-ül evvelini bilirim derler.
* * *
Bir zamanlar arşiv deposu olarak bodrum katları kullanılır ve resmi evrak oralarda, üstünde hangi aylara ait olduğu yazılı çuvallara konurmuş.
* * *
Arşiv deposunda el-ayak işleri gören bir çulsuz da, üstünde Arabi aylardan 5'incisinin adı olan Cemazi-ül evvel yazılı çuvaldan kendisine bir don yapmış.
Çuvalın üstündeki yazı, donun da üstünde kalmış.
* * *
Eski arşiv deposundaki çulsuz, bir gün palazlanmış ve ne oldum delisi olmuş.
Çulsuzun aşırı havalanmasına tutulanlar da, şöyle demeye başlamışlar:
- Ben onun cemazi-ül evvelini bilirim.
* * *
Köylü ağırlıklı bir mahalle topluluğu olmaktan, bir kent toplumu olmaya geçememiş bir diyarda; takke de, başörtüsü de, çuval da, orak da, birer simgesi gibidir hayatın.
Ayrıca oralarda ne kadın berberi vardır, ne lokanta.
Tepelerden verilen emirlerle de, kolay kolay değişmez bunlar.
* * *
Çuvallama deyimine gelince...
Bir işin üstesinden gelememe; işin içinden çıkamama anlamında kullanılır.
Mevsimlik gezginci köylülerin, ürünleri toplayıp çuvallamalarından sonra, el elde, baş başta kalmalarından mı kökenlenmektedir; yoksa, ayağın boş bir çuvala takılıp, yere düşülmesinden mi; bendeniz bilmiyorum.
* * *
Ya mızrak çuvala sığmaz deyimi?
Politikayı da, mızrağı çuvala sığdırma uğraşı diye tanımlayabilirsiniz.
Ama en sonunda, mızrak yine sığmaz çuvala...
Nutuklar, babalanmalar, kodum mu oturturumlar ve bir türlü gelişmişliğe terfi edemeyişle; ekmeğin artmakta olan fiyatı...
* * *
Yokuş aşağı frensiz inen bir kamyonun arkasında birbirine girenler; ne kadın berberlerinin tarihçesiyle ilgilidirler, ne sofralardaki çatal-bıçakın tarihçesiyle, ne çuval üstüne üretilmiş deyimlerle, ne de 80 yıllık bütçe yasalarının çizdiği oligarşik profille...
* * *
Enseyi karartmayın.
Bir çuval inciri bok etmeyenler de, çuvallamayanlar da, mızrağı çuvala sığdırmaya kalkmayanlar da, az değildir dünyamızda.
* * *
Örnek mi istiyorsunuz; Muhsin Ertuğrul'un, ilhan Koman'ın, Prof. Dr. Gazi Yaşargil'in, Vehbi Koç'un, Prof. Dr. Cahit Arf'ın ve dünya dillerine çevrilmiş Türk yazarlarının hayatlarına bakınız...
* * *
Fenerbahçe'nin galibiyeti ölçüsünde coşku ve şenlik yaratacak ışıklı bahçeler çıkacaktır karşımıza.
Ne var ki onlar, ancak merak radarları çalışanlara görünür.