bir gece telefon çalar. arayan annenizdir. çekinerek açarsınız. "hayırdır inşallah" denilerek açılan telefonlardandır bu. saat oldukça geçtir çünkü. korkmuş ve üzgün bir ses tonuyla sizi korkutmamaya çalışarak konuşur sonra. "gel" der. sadece "gel".
üstünüzü nasıl değiştirirsiniz, hastaneye nasıl gidersiniz yazmaya lüzum yok sanırım...
yoğun bakım kapısına yaklaştıkça bacaklar başlar hissizleşmeye artık. uyuşur beden. "ne oldu, nasıl oldu" diye sorarken " ölüm " fikri sıkça taciz eder ama zihni.
bir doktor gözükür sonra. "hazırlayın kendinizi her şeye" der. neye, nasıl hazırlayacağız kendimizi, hem sevdiğinin, babanın ölümüne nasıl hazırlar insan kendisini? ölüm yakışır mı ki babaya?
siz sıralı ölüm fikrine inanırsınız. sonra inandığınız fikre söversiniz. isyankar tavrınızı dualarınızla dizginlemeye çabalarsınız. hastane kapısında bolca sigara içer, sıklıkla ağlarsınız. kabullenemez, yoğun bakım kapısında dikilip bir haber bekler, genellikle kapı önünden görevli tarafından uzaklaştırılırsınız.
zor günlerdir elbet yaşanan. belki atlatılan, belki alınan son haber ile mahvolunan.
netice ne olursa olsun başa geldiğinde insanın kendisini çaresiz hissettiği bir durumdur. yaşanan bu acıya hazırlayamaz kişi kendisini. ölüm fikri konuşurken kolay, başa geldiğinde yakıştırılmaz babaya..