hiç unutmuyorum on yedi yaşındaydım ama on sekizden gün aldım hesabı on sekiz yaşındayım dediğim günlerdendi. söylemeye gerek var mı bilmiyorum da yağmurlu bir gündü tabi ki. yağmur iplik iplik yağıyordu hatta. her neyse...
zaten sahaflara düşen kitaplar bende hep hüzün doğurur, yağmurlu günler de öyle. aşık olmak için fırsat da kolluyordum o zamanlar o da bir gerçek. kitabı alma sebebim de ilk sayfada bir kız ismiyle birlikte alınan tarihin yer almasıydı. kitabın alındığı tarih beş yıl öncesiydi. her neyse...
iplik iplik yağmurda romantik romantik ıslanmıştım sahaftan dönüşte. kendimi hüzünlü bir romanın içine atmak, ergenliğe dair kimi menfi düşüncelerden sıyrılmak, daha bir hüzünlü hikayeleri okuyup, ne güzel hayatım var demek istiyordum ya da gerçek hayatta bulamadığım aşkı kitaplarda arıyordum. yanisi güzel insanlar, aşık olmam için zemin ve hava gayet de münasipti. her neyse...
eve gelip heyecanla kitabı okuma düşü kurmuşken elektriklerin kesildiği haberini aldım. tam da akşam üzeriydi. üzülecek gibi olmuştum ki mum ışığında kitap okumanın daha güzel olacağı düşüncesiyle sevinmeye evrildim. aslında daha romantik olacaktı her şey. her neyse...
kitabı ilk sayfasını açtım ve eski sahibinin minik, minnacık ama gayet düzgün ve süslemeli yazısını bir daha dikkatle inceledim. böyle bir yazı ancak ve ancak şirin, güzel, pamuk gibi ,bembeyaz bir elden çıkabilirdi. sağ işaret parmağımı dilime değdirip bir sonraki sayfayı araladım. o pamuk elli kızla aynı öyküyü, aynı kitabı ben de yaşayacaktım. her neyse...
sonracığıma romanın ilk sayfasıyla baş başa idim, fakat eski sahip bazı yerlerin altını çizmekten imtina etmemiş, adeta kalbine işleyen satırlardan bana aşk işaretleri veriyordu. eğer ben de o ilk sayfada bir yerlerin altını çizmiş olsam aynen onun altını çizdiği yerleri çizerdim. ve hatta erkek kahramanın ağzından duymak istediği her şeyler zaten benim kalbimde yer edenlerdi diyerek bile düşündüm. demek ki nasıl da ruhumuz yakın olmalıydı. onun aradığı prens bendim belki de.
aman allah'ım dedim içimden. gitgide platonik bir aşk için kamçlılanıyordum, hatta belki de bu bir kaderdi. ilk sayfa bir erkeğin kalbindeki aşk özlemi ile başlıyor ve birbirinden çarpıcı, vurucu, titretici cümlelerle akıp gidiyordu. ama en etkileyici iki cümlesinin altı benim için çizilmişti zaten. ''kalbimdeki boşluğa bakarak pervaneler gibi ateş etrafında döndüğüm doğrudur'' ve ''sevmek zamanı sevmek istiyorum, ölmek zamanı ölmek'' cümlelerinin altındaki ince çizgide en ufak bir tereddüt yoktu. ben olsam elim titrerdi diye düşündüm çizerken. ama onun elleri pamuk olduğu kadar da kararlı olmalıydı. her neyse...
daha fazlasını anlatıp da kendimi çok fazla rezil etmek istemem. zira, bu aşkın elim hatırası ne zaman kalbime düşse kendimi aşk tarafından yanağından makas alınmış saf çocuklara benzetirim.