islamı topyekün olmasa da, kişinin kendi şahsında temsil etmesinin mümkün olduğu haddini aşmama durumu.
said nursi'nin kastettiği de budur(edit: eğer söylemişse. söylediği iddiasının gerçekliği araştırılmamıştır). yani şudur: kişi islam'ı tebliğe kelimeler, cümleler yordamı ile girişir. oysa esas olan kelimelerin acziyetinden istifade yerine kelimeler sahibinin duruşudur. kişi -hatalı bir şekilde- kabul edildiği üzere temsilin parçalarından biri pozisyonunda icra ile yükümlü olduğundan; şahsın tüm iyi ya da kötü davranışları merkeze koyup oradan hareket ettiği fenomen üzerinden değerlendirilir.
vardı buralarda bir örnek bir zamanlar, analoji ile -din dersi öğretmeni örneği- kişiden yollanıp islam'a pay biçilmişti. yanlış olsa da analojide kişi islam'ı dolaylı olarak temsile götürülmüş. insanlar özellikle hatalı davranışlarda hatalı davrananın düşman oldukları alt kimliklerine göndermede bulunurlar.
aynı yavşak din dersi öğretmeninin hatalı davranışları neticesinde hedef alınan olgu; türklüğü, memleketi ya da bir başka kimliği değildir. çünkü, onun din dersi öğretmeni ya da bu sıfatının dışında dışarıda dini savunan biri olarak görünmesi göründüğünü temsile yetkili kılındığı manasına gelir.(böyle bir yetkilendirme mercii olmasa da)
demek ki kişi karşı tarafın algısı üzerinden içinde bulunduğu görüşün temsilcisi haline getiriliyor. o halde temsil mümkün.(unutmayalım bu yönlendirme; kötü, hatalı, yanlış davranışlarda vuku bulur. eğer iyi bir şeyler yapıyorsa ortak kimlikte buluşulur; türklük ya da hemşehrilik gibi)(örn. orhan pamuk ermeni dostudur = türkler ermeniler'i pek sevmez. ama, orhan pamuk nobel'e layık görülmüştür ve bir türk olarak bununla gurur duymuştur analoji meraklısı bizim hergele)