felç oldunuz mu sağ tarafınızda yahut sol tarafınızdan; en kötü ihtimalle tüm vücudunuzdan? hissiyatsızlığın ne demek olduğunu kanıksadınız mı? ağladığınızda, gözyaşlarınızın yüzünüzde yer yer akarken bıraktığı tuzlu hissiyattan insan olmanın anımsamasını unuttunuz mu hiç? bakımlı bahçenizin, babanızın yokluğunda nasıl bakımsızlaştığını, sizinle konuşan bitkilerin bile yasa girip boyun büktüklerini ve dahi yaşama küstüklerini, meyve ağaçlarınızın babanız varken ki gibi meyve vermediğini anbean izlediniz mi özlem ve geleceğe dair duyulan korkular eşliğinde? sabahları elinde kuru ekmekle bahçesinde kuşlarla konuşan bir adamın sesinde yaşama ümidi buldunuz mu? kalktığı ilk saatte yaktığı sigara dumanında baba kokusunu duyumsadınız mı hiç? yahut sigarasının törpülediği ciğerleri yüzünden, öksürüşünde 'işte bu benim babam' dediniz mi?
siz hiç annenizin bir yarısını felçle yitirdiğini, yetmeyip babanızın ölümü ile tümden yok olduğunu gördünüz mü? mum gibi gözünüzün önünde eridiğini, zümrüt yeşili gözlerin ıslaklıkla daha bir parladığını, ancak ümitsizliğin zemheri soğuğu ile beslendiğini gördünüz mü? siz hiç en sevdiğinizin çaresizliğine çare olanı geri getiremeyip, kahroldunuz mu?
sahipsizliği tattınız mı? onca geniş çevrenizin ve bir de birçok erkek kardeşlerinizin olmasına rağmen; babanızın anaç ve koruyucu tarafından mahrum kaldınız mı? siz hiç babanız yaşıyorken, ona öldüğünde yazacaklarınızı yazdınız mı? ve şiirler sıraladınız mı? siz hiç " önce babam mı, yoksa annem mi ölsün? " denklemini düşündünüz mü? ve bu denklemde önce babanızın ölmesini istediniz mi? onun hayatta çaresiz ve kimsesiz kalmasını engellemek için bunu istediğinizi kimseye anlatamayıp, anlaşılmayacağınızı anladığınızda içinizde yara gibi taşıdınız mı bunu?
siz ölesiye severken, içinizde babanızı öldürdünüz mü hiç? onun ölümünde neler yapacağınızı, nerelere saklanıp cenazesini görmek istemeyeceğinizi? onun mezarına hangi çiçekleri dikeceğinizi?.. ****