bu zamana kadar neden izlemedim deyip kendime kızmama neden olmuş, sonrasında sıcağı sıcağına yazmak istediğim film.
2005 yapımı, başrollerde ewan mcgregor, naomi watts, ryan gosling'i izlediğimiz, marc forster'ın gerilim, gizem ve drama kategorisindeki filmi.
öncelikle mekanlar ve kamera geçişleri çok başarılı. sanat yönetmeni coşmuş. film bittiğinde yazılar bitene kadar izledim. müzik seçimi hem filmin atmosferiyle müthiş örtüşüyor hem de müthiş bir ziyafet yaşatıyor.
konusuna gelince, başka bir psikiyatrdan transfer şizofren hastasının intiharına engel olmak isteyen dr. sam foster'ın gizemli hikayesinde, derinlere indikçe hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı, hayal ve gerçekliğin birbirine karıştığı bir dünyada buluyoruz kendimizi.
film boyunca küçük ipuçları ile kişilik bölünmesi falan derken bambaşka bir sonla hikaye noktalanıyor. spoiler vermek istemiyorum, ama bazı anlaması güç şeklinde yorumlar gördüm, aslında finaliyle gayet bağlıyor, bir david lynch filmi gibi 8 bilinmezli denklem değil.
ayrıca imdb puanını düşük buldum, totalde film gayet olmuş bence. damn you imdb.
aslında ''kötü sanatın, iyi sanattan daha trajik bir güzelliği vardır, çünkü insanın başarısızlığını belgeler'' diyerek, imdb ve gişeye zaten gerekli cevap verilmiş.
ucundan spoiler
--spoiler--
son sahnede dr. foster'ın gördüğü imgelerden etkilenip, lila'yı kahve içmeye davet etmesi, insan zihninin bilinmezliklerine gönderme niteliğinde diye düşünüyorum. film boyunca dr. foster'ın henry'ye yardım ettiğini düşünülürken, aslında henry dr. foster'a yardım etmiştir. zaten henry umutsuz vakadır, hayalindeki karakterde ruhen tükenmiş, gerçek hayatta ise ağır yaralıdır ve ölümü zaten kabullenmiştir.
--spoiler--