Karadeniz'in bir köyünde birleştirilmiş sınıf okuyorduk. Ben 1'e Figen 2'ye gidiyordu. Benim babam çiftçi. Figen'inki müdür muaviniydi. Benim defterlerim gazete kağıdıyla figen'inkiler parlak jelatinle kaplıydı. Daha sonra biz istanbul'a taşındık. Yıllar sonra Memlekette Aynı yatılı liseyi kazandık. O gündüzlüydü tabi. Ezelden beri hep hor görürdü beni Figen. Köylü kaba saba görürdü. Daha sonra doktorluğu kazandı. Evlendi. Bende evlendim. Başka kişiyle tabi. Daha sonra Figen boşandı. Dövüyormuş Kocası. içip içip sarhoş geliyormuş eve. kocasına çok nasihat verdim. Dinlemedi beni Öküz herif. Geçen de Facebook'ta gördüm arkadaşlık isteği göndermiş Figen. Kabul etmedim. Aklın neredeydi ulan şimdiye kadar gerizekalı karı. Ne halin varsa Gör. Ben seni en saf halimle sevmiştim oysa. Sen beslenme çantasından annenin yaptığı ortası Fındıklı un kurabiyelerini yiyip bana vermezken ben ninemin yaptığı Cevizli kefeyi uzatmıştım sana. Almamıştın sen. Köylü müsün kete ne ya. Bari poğaça filan yapsın ninen sana demiştin. At gibi gülmüştün. işte o kötü kötü gülmen halen rüyalarıma giriyor. Ter içinde uyanıyorum. Ve ne zaman un kurabiyesi görsem. Senin şımarıklığın aklıma geliyor. Biliyor musun. Ben hiç un kurabiyesi yemedim. Tadını dahi bilmiyorum ve hiç yemeyeceğim. Sahi sen. Sen hiç kete yedin mi?