eskiden calp,sunalp ve özal çıkarlardı bik bik de bik bik tartışırlardı. bu tartışmalar trt'nin o günkü ciddiyeti içerisinde hiciv içerikli naif laflardan mürekkepti. 90'larda bu hizmet, yeni tv'lerin açılması ile yayılarak devam etti. 2002'den sonra, bu tartışmalar yerini, ayrışmış, tek telli sazın tıngırtısına bıraktı. parti başkanları kendi meclis grubundaki laflar ile tartışmaya başladılar.
özellikle ampullu ortamlarda atılan naraların çılgınca alkışlanmasını gören bazıları bunların her yerde alkışlandığını ve takdir edildiğini sandılar. aynı narayı dışarıda attıklarında alkış değil eleştiri aldılar. bu sefer nara yerini hönkürmeye bıraktı. "haddini bil", "sen kim oluyorsun?" şeklini alan bu kusmuk kıvamlı hırlamalar oligarşi özlemi ile tutuşan bedenlerini daha bir alevlendirdi. el nihaye kendi faunalarında, ağızlarından salya akıta akıta alkışlayan güruh dışında bir yerde konuşamaz oldular. hem zaten onlar allah'ın yolunda idiler, bir de bunun doğruluğunu sefil kullara niye anlatmak için uğraşsınlar, kömür stoklarına bakmak yeter, stok yeterli ise konuşmaya, tartışmaya ne hacet!
zaten tartışma, demokrasi gibi laflar moda dünyasından silineli çok olmuştu. onun yerini işlemeli, rengarenk baş sıkmaca ve gerdirme operasyonları almıştı. onlar allah'ın şeriatında yürüyorlardı, doğru olup olmadığını tartışmak gibi gereksiz bir çabaya girmek gafletti. dolayısı ile neden milyonların önüne çıkıp tartışsınlar, onun yerine kendi meclisinde bağırır çağırırsın, çok ileri giden(eleştiren) gazeteci, vatandaş ya da rektör çıkarsa bi groar dersin dağılırlar.
işin ilginci halkın yarısı bu durumu "vay be delikanlı adam" ile karşılar, deve de kesin tam olsun, eksik kalmasın.