Üstünkörü, kabaca bir anlatım yapalım bunun nedenlerine ilişkin.
Lise seviyesini üstünde bir miktar tarih araştırması yapan herkes, ister istemez milli kimliklere ilgi duyacak, aşırı veya sade derecelerde benimseyecektir. Türkiye'deki milli kimlik, diğer kimlikleri yok saymak için devletin uydurduğu, çocukluktan okullarda veya ailede verilen bir dizi uydurma senaryo değildir, bunun bu kadar baskın olabilmesinin nedeni de daha 11. yüzyıldayken bile Anadolu'nun resmi ve en çok konuşulan dilinin Türkçe olmasına kadar dayanır. Arap tarihçilerin aktardığı üzere ilk Türk göçü ile "neredeyse bir milyon göçebe ile" Orta Asya'dan gelerek Anadolu'ya giriş yapmıştır. Öyledir ki, Anadolu Selçuklu ve çeşitli Türk devletleri döneminde yalnızca Orta Karadeniz bölümünde 30.000 Çepni çadırı bulunmaktadır. Bu göç, tek bir kereye mahsus olmayıp yüzyıllarca devam etmiş ve Moğol istilası sırasında ilk göç dalgasından daha fazlası, Anadolu yöresine gelip yerleşmiştir. Yalnızca bu da değil, Türklerin, Anadolu'da yurt tuttuğunu duyan, daha öncesinde Bizans tarafından Balkanlar yöresine yerleştirilmiş 400,000 Peçenek, batıdan gelip Anadolu'ya yerleşmiştir zaman içerisinde. Daha saymadığım kaynaklar ve etkenler de hesaba katıldığında, Anadolu'da Türklerin o dönemde ne denli büyük bir çapta yer edindiği açıkça belli olur. Anadolu'nun yerli halkı ise Arapların akınları, salgın hastalıklar ve doğu ile bitmez-tükenmez savaşlar sonucunda gücenli batı illere göç etmiş veya Anadolu'nun kırsal alanlarını büyük ölçüde terk etmiştir. 1-2 milyon arasında değişen Anadolu nüfusu, tamamen karma bir genetik sahibi olmasının yanı sıra, baskın ve tek tip bir töre, gelenek sahibi de değildir. Anadolu'yu böylesine boş bulan Türkler de bu yüzden kırsal kesimlerde göçebe yaşantılarına devam etmiş veya köyler kurarak yerleşmişlerdir. Anadolu halkı ise büyük kentlerdeki yaşantılarına devam ederken 1950'li yıllara gelindiğinde 13 milyonluk Anadolu nüfusunun 11 milyonu kırsal alanda yaşamaktaydı. Bundan sonra gerçekleşen "köyden kente göç" dalgası Yeşilçam filmlerinde bile genişçe bir konu yelpazesine sahip olmuştur.
ikinci bir konu ise, Türkleri salt mongoloid-çekik gözlü Altay soylu sanan, geri kalmış, cahilce görüş, bu başlığın açılmasına neden olmuştur diye düşünüyorum. Ural Dağları'ndan güneye ve daha doğuya doğru yayılarak, Sibirya yöresinden gelen mezosefal başlı Amerind halkı ile melezlenen Kafkasyon ırkının günümüz adıyla Alpin kolu, Ön Türklerin ve ilk Türklerin ortaya çıkışı, Hun-Selçuk-iskit kurganlarından çıkan Kafkasyon genetikli DNA örnekleri ile desteklenerek, Cengiz Han istilasının Orta Asya genetiğini neredeyse baştan başa değiştirdiği, çekikleştirdiği, mongoloidleştirdiği de hesaba katıldığında, Anadolu'daki Türk kimliği baskınlığının neden bu kadar büyük olduğunu gerçeklere dayandırarak anlatmış oluruz sanıyorum ki kaba hatları ile. Hala Tarim-Basin havzasında hem Türklerin hem de Afganların arasında, antik çağlardan kalma Kafkasyon genetiklerin varlığıyla eriştiğimiz bilgi havuzu, lise seviyesi "çekik göz Türklüğü" tarih anlayışından sıyırıyor bizi. Şimdi yeni yazar oldum, daha sonra ayrıntılı olarak bunları anlatacağım ancak böyle bir başlığın açılmasının ne tür bir cehalete dayandığını ve haksız olduğunu basitçe gün yüzüne çıkarmak istedim. Çünkü Anadolu'da hem baskın genetik hem de baskın töre, kesinlikle ve kesinlikle, tarihsel verilerle tonlarca ağırlıkta sabit olarak Türklerindir, dolayısıyla insanların bu milli kimlik üzerinden devam etmek istemesi, diğer milli kimlikleri aşağılamak, yok saymak anlamına gelmediği gibi gayet de doğaldır. Ancak birileri Türk olduğunu tarihsel gerçeklere dayandırarak anlatıyor ve bunu dinleyen kişi de bu durumun kültür ırkçılığı olduğunu, diğer ırkları yok saydığını falan sürekli, durmadan, gereksizce başlıklar açarak beyan ediyorsa, ortaya apaçık bir psikolojik kompleks vardır.