Evet, ben aslında motivasyon cümlemi geçen yaz buldum. Yazın, malum ekmek parası, garsonluk yapıyordum. Garsonluk yaptığım yer de dışardan hoş, elit gözüken bir yer olsa da içten içe tüm iğrençlikleri barındıran bir mekandı. 50 yaşındaki pasta aşçıbaşının sarhoşken bana açılması mı dersiniz, numaramın garsonlardan çıkıp benim rızamdan habersiz tüm ilçeye yayılması mı dersiniz, komilikle başlamış olduğum için garsonların beni ölümüne yorması, benden gücümün üstünde bir efor bekleyip aynı zamanda beni böylesine yorarken arkamdan konuşmaları mı dersiniz ve bu işkenceyi günün 12 saati yaşamış olmam mı dersiniz bilmiyorum benim sabrım inanın bitmişti. Çalıştığım şartlar altında oruç tutamazken- ki zaten öylesine istemesem de bir şey dememeleri lazım- bana edilen laflar, önyargılar, baskılar artik beni olmadığım bir insana dönüştürüyordu o zamanlar. Sinirli ve lanet biri olmuştum gerçekten ota boka ağlayıp şikayet edici biri olmuştum. Inanın o şartlar altinda bütün normal insanlar bozuluyor. Neyse o zamanlar da aşçı aldılar yemek aşçısı. Suriyeli biri adi da mahmut. Mahmut inanın türkçe az buz biliyor diye nasıl seviyorum. Kavga edemiyor, dedikodu yapamıyor, nasıl güzel. Bunun bir şefi var ayhan usta, mahmut'u hep tek bırakıp karı kız peşinde koşuyor bu adamlar orada 12 saatten fazla, izinsiz çalışıyorlar ve garsonlar da bunları ölümüne eziyor ama gerçekten temiz çocuklar. Özellikle mahmut. Neyse bir gün mahmut yine oruçlu, yine şef karı peşinde, yine siparişler yetişmiyor. Garsonlar yine mahmut'a yükleniyor. Mahmut bir baktım kendi kendine konusuyor, daha çok sayıklıyor.
"Bisilkamon" gibi bir şey diyor durmadan. Sordum ne demek diye. Bana açıkladı. Meğer sabır isteme kelamıymıș. Sabret, bu da geçer, sabret bu da geçer diyormuş. Ben de nasıl etkilendim bilmiyorum, nasıl utandım kendimden. Artık sinirlendiğimde sakin kalmaya çalışırken hep tekrar ediyorum.
Bisilkamon, bisilkamon, bisilkamon.