LOST dizisini ilk yayınlandığı zamandan beri senelerce takip etmiş biri olarak savunduğum fikrimdir. Az beklemedik perşembe günlerini yeni bölüm torrent'e düşsünde indirelim diye. Sabah kalkınca, okula gitmeden önce ilk işim bilgisayarı açıp torrent'i başlatmaktı, okuldan gelincede izlemek haftanın en değerli 40 dakikasıydı.
Sonra farkettikki bütün dizilerin amacı aynı (20 dakikalık komedi olanlar hariç), seyirciyi her hafta ekran başına kitleyebilmek. bir dizi 30 sezon bile sürse o dizinin nasıl bittiğinin bir önemi yok, yapımcı olarak 30 sezonu seyirciye izlettirebildiysen diziyi biyere bağlamana, hatta son bölümü çekmene bile gerek yok.
Ondan sonra dizi izlemenin ne kadar boş ve saçma bir iş olduğunu anladım, lost'tan sonra hiçbir diziye başlamadım, taht oyunları dahil. açarsın güzel bir film, 90 dakika, 2 saat neyse.. Başı, ortası, sonu belli, film biter kafanda rahatlar. Düşünmessin ne olacak daha diye, bağımlı olmassın hareketli bir ekran görüntüsüne.
Edit 1: bir arkadaş prison break ve birkaç dizinin daha birçok insanın karakterine olumlu katkıları olduğundan bahsetmiş. prison break'in tüm sezonları birkaç günde izlediğimi hatırlarım, şuan hatırladıklarım maykıl sikkofield, sırtında harita dövmesi olması, 3-5 tane hapisten kaçması, iri yarı kardeşi, yazdığı güzel bi hemşire kız, son sezonda bu kızın hapise girmesi ve bu seferde onu hapisten kaçırması. ağzım açık izlemiştim günlerce. keşke izlemeseydim, iki çıkıp koşsaydım daha iyiydi. gereksiz.