Bugün odamda iki misafir var. Merdiven ve acı. ikiside hesapsız, plansız, ansız gelip yerlerine kuruldular. Bu merdiven çok sessiz aslında. Kapının arkasına gömülmüş öylece bize bakıyor. Belkide konuşacak çok şeyi var. Yada hala alışmadı bu yabancı yere, yabancı bana. Bakmakla yetiniyor. Diğer misafirim ise hiç yerinde durmayan çocuk gibi. Anlamsız bir şekilde hoplayıp duruyor. Evet ansızın geldi. Ama ansızın gideceğe benzemiyor. Her saat her saniye bir yaramazlık yapıyor. Mesela beni yerimden kaldırıyor. Yatağın üstüne uzanıyorum. Acıya hiç bulaşmamak için. Ondan kaçmak için. Çocuk ruhlu ne de olsa, yabancıdır diyorum. Lakin yine beni yerimden ediyor. Bu defa da sırtımı duvara yaslıyorum. Şimdi karşıma geçmiş gözlerime bakıyor. Gözlerimi kaçırıyorum ondan, merdivene çeviriyorum. Tekrar acıya dönerek:
Bak biraz örnek al diyorum gözlerimle(hep gözlerimle konuşuyorum). O hiç durur mu? Alay ediyor önce benimle. Çok kötü gülüyor. Şeytani bir gülüş olduğunu hissediyorum o saniyeler içinde. Bu defa korkuyorum. Evet korkuyorum. Çünkü yerinden doğrulup üstüme geliyor. Bende kalkmak istiyorum ama nafile. Çoktan beni kendine tutsak etmiş durumda. Ruhumdan yakalıyor bir hamlede, bedenim sızlıyor. Gözlerim bahar dereleri gibi taşmış, gülüyorum. Ama ağlamıyorum, ama canımıniçi acıyor, ama çaresizim, ama acı...
içimdeki en deli duygularımı ki özellikle huzurumu çalan bu misafire çok kırgınım. Ruhuma tecavüz ettiği için. Hiç istemedim onu, iğrendim, tiksindim. Kendimi masa başında buluncaya kadar küfrettim. Artık ruhum bekaretini kaybetmişti. Acı denen pezevenk misafir onu koynuna almıştı. Şimdi ona git diyorum. Herşeyin geç olduğunu bile bile...
Ş.h.