( iki bacak aramı sımsıkı tutarım,
Ve geceler boyu ağlarım. )
Küçük bir kızdım. Ellerim kilden kirlenmiş, meni denilen şeye değince çamur oluvermişti. O zamanlar bilmezdim onun bir erkekten aktığını. Sandım ki gözyaşımdı beni kirleten, ellerimi çamur eden.
Sandım ki ben kirliyim, dünya temiz, en güzelinden.
( Bir oyun bahçesinin içindeyim,
Güzel çiçeklerden derlemeyim. )
En neşelisi bendim, en hokkabazı, en fettanı. Arkadaşlarımla o gün yine oyun bahçemizin içinde oynarken, ebe olan ben sobelemek için gittim kuytulara. Aradım, bulamadım;
arandım, bulunamadım!
Bir ahıl içinde kıpırdamadım, kıpırdanamadım.
Kulağımın arka tarafından bir ses, ılıkça ancak soluyan hayvanca... Aklım karışık, oyun sıram şaşık, hayat karanlık... Ne yani, şimdi ben mi sobe olacağım, ebelikten çıkarılıp?
( Vücudum mu kalan çıplak,
Umutlarım mı yoksa soluyan mı dizginlenemez kaçak? )
Elleri sertti, vücudum bir o kadar yumuşak. Elbiselerim tertemizdi, ellerime inat. O ses buyurgan, ben ise itaatkâr. O ses emin ve istekli, bense ürkek ve şaşkın. Bir iki yumuşak okşama, ardından başladı içim saymaya:
Bir, iki, üçççç...
Ben mi kısa saydım yoksa zaman mı ağır geçti? Ben mi yavaş saydım, yoksa zaman mı akıp geçiverdi?
Acı vardı bacak aramda, biraz da ıslaklık. Neydi bu, bilemedim o zamanlar.
Adam gitmişti, bıraktığı kokusu kalmıştı: Kâh masumiyet, kâh ırzına geçilen ve masumiyetten geri kalan isyan, çocuk saflığı ve hala yanıp tutuşulan oyun aşkı.
Şimdi ben ebeydim ya; bu bana yapılanla ben mi sobelendim?
Şimdi ben ebeydim ya; bu bana yapılanı anlatsam oyun bozan olur muydum?
Şimdi ben ebeydim ya; kaça kadar sayacaktım?
Şimdi ben ebeydim ya; kaçan neydi? Kovalayan kimdi?
Şimdi ben çocuktum ya; yedi yaşında mı oldum kadın?