Post-modernizm ile birlikte özellikle popüler kültür ve sanat faaliyetlerinin endüstrileşmesi gibi gelişmeler sonucunda doğruluğu tartışmasız bir noktaya ulaşmış önerme.
Sadece vitrin değeri taşıyan, özünde hiçbir estetiği olmamasına rağmen dış süslemeleriyle toplum tarafından tam randımanla benimsenen sanat (!) ürünleri bu akımın önemini göstermektedir. Özellikle popüler kültür ürünlerinin kullan/at kıvamında, post-modern ve 'sanat toplum içindir' anlayışı, sanatın bayağılaştığı, laçkalaştığı ve estetiğini kaybettiğini gözler ortaya koyar. Herkesin anlayacağı dilden konuşursak ve sanatın müzik türünden örnek verecek olursak; pop müzik herhangi bir kalıcılığı olmayan, kısa bir dönemi kapsayan, kullanılıp atılmak suretiyle yerine devamlı yenilerinin üretildiği, endüstri halinde çok büyük sermayelerin rol aldığı ve tüm bunlar yapılırken halk tarafından yoğun bir şekilde talepte bulunulan ve tüketilen bir müzik türüdür. Bugün müzik sanatı içerisinde de en çok tercih edilen ve dinlenen pop müziktir. Şimdi böyle bir çarka rağmen 'sanat toplum içindir' demek entelektüel birikime sahip sanatçı ve bireyler tarafından kabul görecek bir şey değildir. Sonuçta bu çark talep üzerine dönmektedir ve toplum bu laçka, sömürü düzenini kabul etmektedir. Toplumun bu hale gelmesinde kitle iletişim araçlarının rolü büyüktür fakat burada tüm suçu kitle iletişim araçlarına atmak 'islami terörü savunmak için Avrupa'nın islamofobik olduğunu belirtmek' gibi bir şeydir. Sonuçta bu kitle iletişim araçlarının yayınları karşısında kendi düşünsel savunmasını oluşturmuş ve bu yüzden toplum içerisinde 'marjinal' olarak betimlenmiş ve çoğu Zaman küçük düşürülmüş insanlar da var. Yani birey bu sömürüye karşı durmak için çaba gösterirse kitle iletişim araçlarının yayınlarına karşı kendi düşünsel savunmasını harekete geçirebilir.
Sinema için de aynı şey geçerli. Gişe filmi olarak adlandırılan, büyük oranda sanatsal hiçbir değer taşımayan filmler toplumun çok büyük bir oranında etki yaratırken, sanatı gerçekten sanat için yapmaya çalışan, gişe kaygısından uzak ve bu sebeple dünya gerçeklerini hiçbir kaygı duymadan paylaşan filmler kendilerine ancak kıyıda köşede yer bulur ve talep görmez. Bu yüzden toplum için sanat tüm pespayeliği ile hayatın her alanına sirayet eder ve estetik anlayışını dönüştürerek mana ve anlamın önüne koyar. Estetiğin duyusal ve duygusal anlamda basitleştiği, seviyesinin düştüğü noktada 'sanatı sanat için yapanların estetiği' anlaşılmaz bulunur, aristokrasi politikası izlediği eleştirisi yapılır. Oysa bu post-modern ve popüler kültür ürünleri içerisinde estetik duygusu basitleşmiş ve bu sebeple salt sanatı anlayabilmek yetisinden uzak kalmış bireylerin safsatasından başka bir şey değildir.