Yanlış hatırlamıyorsam üçüncü sınıftayım dahiliye kliniği. Üstü başı perişan köylü bir'adam' sokaktan kendisi gibi bir yavru kedi bulmuş. Yaklaşık bir hafta evde bakmış karnı kontrolsüz şişmeye başlayınca kliniğe gelmişler beraber. Adamcağıza anlattık dedik parazitten böyle olur amcacım, sakın ihmal etmeyin. Hayvancağız bitik halde, tüm mukozaları sararmış. Hemen ilaçlarını yapalım derken hayvan -oooaaaapp- diye nefes aldı ve kafası birden düştü -ttssss- diye nefes verdi. Öldü. Bir can öldü. Kedide olsa candı o, basit bir antiparaziter ile kurtulabilirdi. Adam oturdu ben çocuklarıma nasıl anlatıcam, çok seviyorlardı onu nerden bileyim bir iğnecik kurtaracaktı onu diye ağlıyor. içim parçalandı. Gözlerim doldu.
Tuvalete gittim rahatlamak için, başladım ağlamaya. O an yemin etmiştim elimden geldiğince sokak hayvanlarını tedavi edip yaşatacağım diye. Yıllar geçiyor stajı yurt dışında başka bir dal üzerine yapıyorum, akademisyenlik kovalıyorum, son çare olarak klinik açacağım dedim kendimce. Fark ettim ki ağlayarak ettiğim yemin benim peşimi bırakmıyor. Kurtaracağım inşallah ufaklıkları...