- hala beni duyabiliyor musun?
+ ne yani seni duyan yok mu?
aklında kafes kuşlarının perişanlığı kalmış. hayatı bir parmaklıktan öteye geçemeyen o güzel kuşlar. saat iki gibi okula geçmeyi planlarken odasında, aynaya baktı yine yusuf. bir çift deniz mavisi göz ona bakıp: "hiçbir zaman beni anlamadın" diyordu. gözlerinin mahkumiyetinden kurtulup üstüne en sevdiği mavi tişörtünü geçirdi. kaderinin ne getireceğini bilemeden kapıyı aheste aheste kapatıp, ceplerini kontrol etti yine.
- anahtarlar koltuğun altında, beni ara!
+ hiç komik değil bu daha iyisini yapmalısın
- tamam yaparım.
okul günlerini hatırlamak her zaman içinde bir yaraydı. gözleri kapalı bir kör bir efe yanına yaklaşıp ateş istedi. yusuf başkasının ateşinde kavrulmayalı 2 sene olmuştu. aklına ateşin altından çıkan mavilik takıldı yine. sahi mavi'nin kaç tonu vardı.
- ben yakarım sen zahmet etme.
- eyvallah!
zaman pergeli dönmüştü. o artık ateş olup yüreklere düşecek ve bir rüzgar gibi kendi ateşini gün be gün harlayacaktı. peki kendini bile bile ateşe atanlar? onlar kaybetmeye mahkumlar dedi içinden.