meseleler elestirel bir yaklasimla ele alininca bir fikir munazarasi olup, hakikati ortaya koymak imkansizlasip sadece aradaki perdeyi kalilastiriyor. bu sebepten soylenen her soz o kalinlasan perdede eko yapip sahibine farkli formlarda geri donuyor ve herkes bildigi ve inandigi ile yasamaya, oldugu yerde saymaya devam ediyor.
kavramlara yuklenen anlam ne kadar saglam temellere oturtulursa o kadar anlasilirligi artiriyor. bu baslikta soylenen mantik kelimesi buna basit bir ornek. ilk olarak aristotales ile ortaya cikan felsefi mantik, insan icin dogru dusunmenin kurallarini koyar ve dusunce veya fikirde dogru ile egriyi ortaya cikarmakta yardimci olur. yani dogru dusuncenin kendisi olmaktan cok normatif bir yaklasimin belli on kabuller ve onermelerle sonuc arasinda iliskiyi kurmaya calisir.
dolayisiyla mantik ogrenilmis dogrular ve on kabuller icerisinde gelisir. bu vasiflari goz onunde bulundurmadan kendi subjektif mantigini duz cetvel gibi ortaya koyup butun cizgileri ona gore cizmek bastan aklin kendisini inkardir.bu isin yapisal yonudur. birde meselenin islam'a bakan tarafi var. oncelikle islam daha net manasiyla iman bir kalbi tasdik ve bu tasdiki takip eden bir teslime bakar. hele madde ve manaya ait hukumleri bulunan, iman edenleri tariflerken "gayba inanirlar" deyip imanin lazimi gayr-mufariki olarak gaybi da sayan dini kendi mantigina sikistirmak anlasilir degildir.
mutlak akla ait hukumleri kendi subjektif mantigina ve dar, sadece bes duyunun tesir dairesi ile sinirli bir beseri akla sigistirmaya calismakta herhalde sadece kur'anda buyurulan "suphesiz insan cok cahildir" sozunun bir ispati olarak aciklanir...