Bir bakış açısı; burjuvaziyi, işçilere istihdam sağlayan, ülkeleri ekonomik olarak geliştiren bir sınıf olarak değerlendirir. Bir diğer bakış açısı ise; burjuvaziyi, işçilerin emeğini sömürerek yaşayan asalak bir sınıf olarak tanımlar.
Yukarıdaki iki bakış açısı, iki ayrı sınıfa; birincisi burjuvaziye, ikincisi ise proletaryaya aittir.
Gerçekte burjuvazi hangisidir? Sömürücü gerici bir sınıf mıdır? Yoksa bir halkın yaşaması için gereken koşulları sağlayan, toplumu ve halkı geliştiren ilerici bir sınıf mıdır?
Burjuvazi ve proletarya, birisi egemen birisi ezilen olmak üzere, kapitalist toplumun temel sınıflarını oluştururlar. Fakat tarih sahnesine bir anda kapitalist toplumla birlikte çıkmış değillerdir. Her ikisi de feodal toplum içinde gelişmeye başlamış, feodal üretim sistemine karşı mücadele içinde yer almış, kapitalist toplumda ise temel sınıfları oluşturmuşlardır.
Burjuva kelimesi Cermen dilinde "zengin şatosu" anlamına gelen "bourg" sözcüğünden türemiştir. Burg "kent", burjuvazi ise "kent soylu" anlamında kullanılmıştır.
Burjuvazi, kapitalist toplumda üretim araçlarına sahip olup, üretim araçlarından işçilerin emeğini sömürmek için yararlanan, dolayısıyla üretim sürecine emeğiyle değil, sahip olduğu üretim araçları ile katılan asalak bir sınıftır.
Feodalizmin son dönemlerinde, üretici güçlerin (üretim aletleri, üretim deneyimi ve üretimde rol alan insan) gelişimi öyle bir düzeye vardı ki, kapitalist üretim ilişkileri, feodal üretim ilişkilerinin bağrında, bütün toplum ölçüsünde gelişmeye başladı. Bu gelişim süreci zanaatçıların kentlerde toplanması, loncalarda örgütlenmeleri, bir sınıf olarak varlıklarını göstermeleri ile sürdü.
Feodal toplum içinde kentlerin oluşması, zanaatçıların da daha önceleri feodal beylerin denetiminde iken, giderek kentlerde toplanmasını sağladı. Kentlerde toplanan zanaatçılar, süreç içinde üretimi toplumsallaştırarak, işçi emeğinin daha fazla üretmesini sağlayarak, daha büyük kar elde etmeye başladılar. Bir yandan elde ettikleri büyük karlar sayesinde sermaye birikimi sağlayan zanaatçılar, ellerindeki sermayeyi değerlendirmek için, yasalarda da değişiklik yapma ihtiyacı duydular.
Bu durum, zanaatçıları örgütlenmeye ve devlet yönetiminde etkili olmaya zorladı. Loncalarda örgütlenen zanaatçılar, giderek daha fazla sınıfsal tavır almaya, kendi sınıfsal çıkarlarını hakim kılma mücadelesi, yani iktidar mücadelesi yürütmeye başladılar.
Üretimin toplumsallaşması ve sermaye birikimi, zanaatçıların burjuvazi olarak tarih sahnesinde yerlerini almalarını getirdi. Burjuvazi ve proletaryanın doğuşu aynı zamanda, kapitalist üretim biçiminin, feodal üretim biçiminin yerini almasını da getiriyordu.
Feodal toplum içinde giderek daha fazla etkili hale gelmeye başlayan kapitalist üretim biçimi, burjuvazinin önderliğindeki devrimlerle feodalizmi yıkarak, onun yerini aldı.
Burjuvazi, kapitalizmin ilk süreçlerinde, feodalizme karşı daha ileri bir üretim biçimini savunarak, tarihte ilerici bir rol oynadı. Aynı zamanda, feodalizme karşı mücadelesinde başta köylüler olmak üzere, işçilerin, diğer ezilen halk kesimlerinin desteğini almak için, ilerici düşüncelerin savunuculuğunu da yaptı. Bu dönem burjuvazinin sloganı, eşitlik, özgürlük, kardeşlik idi.
Fakat bu sloganları kullanarak iktidara gelen burjuvazi, kurduğu egemenlik sistemi tarihsel olarak feodal mutlakiyetten daha ileri olmasına karşın, iktidarının daha ilk dönemlerinde, sözünü ettiği "özgürlük" ve "eşitlik"in yalnızca kendisi için olduğunu gösterdi.
Burjuvazi için esas olan, sermayenin özgürce gelişeceği ve yaşayacağı bir sistemdi. Sermayenin özgürce gelişmesi demek, işçi ve emekçilerin "özgürce" yani sınırsızca sömürülmesi demekti.
Burjuvazi, işçi emeğinin sömürüsü üzerine kurduğu düzeniyle hızla gericileşmeye başladı. iktidarının sonsuza kadar sürmesi için, deyim yerindeyse tarihi kapitalist sistemde durdurmak istiyordu. Tarihin sürekli ileriye doğru akışına karşı burjuvazinin direnişi, onu gerici bir konuma sürükledi.
Artık, tarihsel olarak dünyadaki gericiliğin odağı, feodalizm değil, kapitalizm, en gerici sınıf ise burjuvazi olmuştu. Burjuvazinin bu gerici konumu, dünya halkları için sömürü, baskı ve zulüm, açlık, yoksulluk, gıdasızlıktan, hastalıklardan, savaşlardan kitlesel ölümler getirdi.
Burjuvazi, türdeş bir sınıf değildir. Tekelci burjuvazi, orta burjuvazi, ticaret burjuvazisi, sanayi burjuvazisi gibi kategorileri içinde barındırmaktadır. Fakat, bu kategoriler burjuvazinin üretim araçlarının özel mülkiyetine sahip olma düzeyine ve biçimine göre belirlenmiş kategorilerdir. Burjuvazinin niteliklerini bugün en üst düzede ve en yalın halde temsil eden kesim, burjuvazinin üst tabakasını oluşturan tekelci burjuvazidir. Çünkü, tekelci burjuvazi, kapitalist dünyanın siyasetine ve ekonomisine egemen olan sınıftır.
Kapitalist toplumda, proleterler ile burjuvazi, adeta birbirinin varlık şartıdır; burjuvazi, ancak işçiyi sömürerek yaşayabilir. Burjuvazi ile proletarya kapitalist toplumun temel sınıfları, Burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişkiler de kapitalist toplumun temel çelişkileridir.