beşiktaşlı bir dedenin; beşiktaşlı oğlundan, beşiktaşlı bir bebek olarak doğdum.
ilk doğum günümüz kendi doğum günümüz iken; ikincisi 1903 oldu hep.
çarşının da beşiktaşımın da her daim destekçisi oldum.
tribün çocuğu değiliz malesef, istanbulda yaşamadık hiç ama her derbide, her maçta hoplaya zıplaya destekledik karakartalımızı.
her golde bir elimiz bayrağımızda nefesimiz gırtlağımızdaydı. ses tellerimizi parçalarcasına haykırdık beşiktaşımızı.
futbol seven bir insan değilim. ama ilk aşkıma olan sadakatim her kalp atışımda damarlarımdaydı.
8 yediğimiz günün ertesi günü okula beşiktaşımın formasıyla gittiğimde omuzlarına almıştı beni bizim tayfa.
böyledir işte beşiktaşlı olabilmek. galibiyette omuzlara alıp; mağlubiyetlerde çiğnemen değildir bayrağını.
beşiktaşlı olmak takım tutmak değil; siyah beyaz bir ruha sahip olmaktır.
karakartalım bugün de kabartmıştır göğsümüzü. "koydu geçirdi, soktu çıkardı" muhabbetlerini ezelden beridir sevmedim.
fakat bugün bir başkaydı. yorgundu kartalımız, belki biraz yaralı ama yine de aslanlar gibi savaştı aslanla pençe pençeye.
tabii ki kardeşimiz cimbomu da tebrik ediyorum. aslanlar gibi direndi o da. fakat o sahadan 1 takım galip gelebilirdi kartalımız geldi. aslanımız da olabilirdi. öyle de olsa yine kartalımız omzumuzda cimbomumuz yanımızda, elele çıkacaktık o staddan.
sonuna kadar karakartal, ölene kadar karakartal...