öncelikle ahlakı pragmatist ve rasyonel almak lazımdır.
şimdi insan sorun çıkartan bir makinadır. bu insanlar bir araya gelince sorunlar da ortaya çıkar işte bu sorunları çözmenin yolu kural koymaktır.
dindarların kendi dışında herkesi ahlaksız görmesinin nedeni dinsiz kesimlerin bir kurala bağlı olmadığı üzerinedir. bunların gelişmemiş beyni fazla düşünemez.
şimdi o düşünür: benim kitabıma göre anneyle birlikte olmak günah ben bu yüzden bundan uzak dururum ya da bu beni o eylemden uzak tutar.
dinsizleri bundan uzak tutacak olan şey ne?
işte temel sorun burada, adamların kafası buraya basmıyor. mantık şu: madem günah değil ve sizi tutan hiçbir kural yok o zaman niye her türlü pisliği yapmayasınız?
hatta daha da ileriye gidiyorlar madem hiçbir kural yok bunların o halde her türlü pisliği yapar bu yüzden onlara güven olmaz diyorlar.
birincisi şöyle örnek vereyim: sen müslümansın ve vicdanın var( ki öyle tahmin ediyorum) yarın bir gün dinini kaybettin gidip annenle mi yatacaksın?
ya da inancını bu tür eylemleri yapmak için mi kaybetmiş oluyorsun?
neyse bunlar o kadar önemli değil.
esas soruya gelelim, dinsiz gruplar ahlakı temellendirebilir mi?
işte saldırgan dindarların özellikle belden aşağı vurduğu nokta bunu temellendiremeyeceğimiz yönündedir, bu yüzden dinsiz bir toplumun pislik olacağını düşünürler.
oysa başta da dediğim gibi ahlak rasyonel ve pragmatist bir gerçekliktir toplum var olduğu sürece olması zorunludur.
bunda anlaşma sağlanabilir mi?
sağlanır, karşılıklı menfaatler üzerine bir uzlaşı sağlanabilir. zaten bugün hukuk dediğimiz şey de uzlaşılmış kurallar bütününden başka bir şey değildir.
bunun yaptırım gücünü devlet silah zoruyla da yapabilir ki hukukun arkasında ordu olmasa onları kimse takmaz.
yani demem o ki; ahlakı uhrevileştirip amacından saptırmak yerine toplumun bir gerçeği olduğu ve toplum içinde uzlaşı sağlanabileceğini hesaba katmak lazım.
sonuçta herkesin hırsız olduğu veya tecavüzcü olduğu bir toplum modeli zaten işlemez ve bu tür anlayış toplumun bireyleri için zarardır.