ateizm

entry1222 galeri video6
    892.
  1. inancın çok kişisel bir mesele olduğunu biliyorum. bu anlamda kalkıp kimseye sen neden inanıyorsun ya da sen neden şuna inanıyorsun demeye kimsenin hakkı yoktur. ama kendi inancımıza dayanak oluşturan temel noktaları açıklarsak belki bu anlamda arafta kalan arkadaşlara ufak bir yardımımız olur diye düşündüm. evet neden mi allah?

    -inançlı insan huzurlu olur. hayatın ortasına adeta öylece fırlatılmış olduğumuz gerçeği sırtımızda ağır bir yüke dönüşür. zamanla hayatın anlamı, tümel değerlerin geçerliliği gibi ruhen insanı dayanılmaz ızdıraplara sürükleyecek soruların cevabı aranır. ama ne kadar ararsak arayalım net ve genel bir yargıya ulaşamayız. belki nietzsche kadar zeki biriyseniz ''tüm değer yargıların yıkımı'' gibi bir formül geliştirip tanrıyı öldürebilirsiniz. ama bu seferde tanrının cenazesi içinizde kalacaktır. ve sizi temin ederim o cenazeyi nietzsche bile söküp atamadı içinden

    -elinizde bir yol haritası olur. hayattaki var oluşunuza mantıklı bir cevap verebildiğiniz için bilinmezliklerle dolu bir hayat yükünden kurtulursunuz. yapmanız gerekenler dini anlamda sıralarsak; insanlara iyi davranmak, namaz kılmak, kurbanını ve zekatını vermek... benzeri çokta zor olmayan ibadet şekilleridir.

    -bilinmezliğin sonsuz bulantısından kurtulursunuz. birçok bilim adamının, filozofun hayatları boyunca baş etmeye çalıştığı çetin bir hastalıktır bulantı. hatta jean paul sartre sırf bulantı adından bir kitap yazmıştır bu konuda. hiçbir şeye inanmamak tüm ihtimalleri açık hale getirir. artık her şey mümkündür sizin için. çünkü ortada mutlak iradesi olan bir tanrı ve akabinde teslim olacağınız bir inanç yoktur. bu durumda hayatın bir simülasyon olmasından(oyun teorisi) tutunda bir çok noktaya kadar sürüyle ihtimal çıkar karşınıza. ve aklınız doğal(evrimsel) bir sebepten bunu tehlike arz eden bir durum olarak algılar. geriye midenizi alt üst eden ama bir türlü kusup kurtulamadığınız bir bulantı kalır.

    -ölümle başa çıkmak kolay hale gelir. ölüm şüphesiz insanlık tarihinin en ölümcül hastalığıdır(hehe küçük bir espri yapalım dedik) ölümün ne olduğunu bile tam anlamamışken ölümden sonrası için ancak yavan tahminlerde bulunuyoruz. sonuç olarak ölüm çoğumuzu korkutan, köşeye sıkıştıran olaylardan birisidir. bu bilinmezliği inançsal anlamda bile olsa bir cevapla kapatmak insana huzur verir.

    -bilincimiz dışa doğrudur. tüm duyularımız yakalamak üzere evrene açılır. kulak her sesi duymak, göz her rengi görmek ister. işte akılda tüm bunların toplamı olarak bilmek ister. kim olduğunu, amacının ne olduğunu veya evren üzerindeki mahiyetinin ne teşkil ettiğini... işte bunlara ancak bir din cevap verebilir.

    -bilimin gerçekliği açıklamadaki yetersizliği. gerçekliğin özünde değişim/yenilenme yoktur. oysa bilim bu temelde ilerler. her teori ve hatta yasa yanlışlanabilir imkanını taşımak zorundadır. bu açıdan bilim ancak belli bir aralık dahilinde bize bir gerçek sunabilir. örneğin newton ve einstein arasında yalnızca 200 sene olmasına rağmen fizik anlayışları tamamen farklıdır. bu bağlamda bundan bir 200 sene sonra bugün ki fizik yasalarının değişmesi gayet olağandır.

    -dünyada bu kadar kötülük oluşu. evet bence en önemli nedene geldik. özellikle son 2-3 asırdır dünya üzerinde geride kalan milyonlarca yıldan daha fazla katliam işlenmiş, savaşlar yapılmış ve canlılar katledilmiştir. bunu tikel yollarla(yasalar) çözmek ancak küçük suçlar için mümkün olur. onun dışında büyük devlet adamları(en bilindikler olarak hitler ve stalin) soykırımlar bile yapsalar onlara neredeyse kimse hesap soramaz. işte kötü insanların ceza alacaklarına inanmak kötülüklerle dolu bu dünyaya biraz daha umutla yaklaşmamızı sağlayabilir.

    tabi inanç kadar kişisel bir mesele asla yargılanacak bir durum değildir. dediğim gibi arada kalanlar, tereddüt yaşayanlar belki inanmanın aslında ne kadar gerekli olduğunu görür.

    ve umarım da görür.
    1 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük