görselliği, karakter derinliği (özellikle judith anderson un oynadığı karakter), senaryoyu işleyişi çok iyi. son derece basit bir senaryo, ustanın elinde sizi gerip gerip gevşeten bir silaha dönüşmüş. zira konuya bakınca günümüzün normal pembe dizi mevzusu . hatta genel yapısıyla jane eyre ye de benziyor . ustanın kuşlar filminin de hikayesini yazan daphne du maurier in kitabından uyarlanmış.
karısı ölmüş bir adam ve bu dulla evlenip onun şatosuna taşınan genç masum kız , evde mendebur psikotik bir hizmetçi ve ölen kadının evin her yerine ve her beynine işlemiş olan, ölümünün bile kaldıramadığı tuhaf ve gergin otoritesi. aslında hatırası denmeli ama artık ev halkını öylesine esir almış ki otoriteye dönüşmüş. bunu öylesine hissettiriyor ki bu otorite (veya etki işte adı her neyse) eti kemiği olmasa da, insanların beyinlerinde dolaşan, filmin ana karakterlerinden birisi gibi. kadınlar öldükten sonra bile otoritelerini hissettirebiliyorlar demekki. *
hikaye, görseller, mekanlar, diyaloglar ... her şey çok iyi. bir ara göz atın.
sık sık yaşattığı, kafadan aşağı kaynar su etkisinin yanında bıraktığı DiĞER BiR etki ise; yitip giden veya değmeyecek bir insanın hatrı veya hatırası için kendi benliğini çürütmemeli insan.