geçen gün kırmızı 32'yle eve gidiyorum. ön koltuklardan birindeki sakallı herif kalkıp şoförün yanına gitti. silahı çıkarıp 'otobüsün kontrolü artık benim elimde' dedi ve ekledi: çabuk meksika'ya çek!
eskişehir neree, meksiko siti nere! milleti bi panik sardı. kadınlar ve çocuklar bağırışıyor. adrenalin ve gerilim had safhada. sakallı korsan cep telefonundan polis şefi ayvaz hiçyılmaz'ı arayıp isteklerini bildirdi. her 10 dakikada bir, bi çocuğu öldüreceğini de ekledi. istekleri makul değildi: bir, bu otobüsle meksika sınırını geçmemiz imkansız. iki, bu otobüsteki tipler için kimse 10 milyon dolar vermez!
kadınlar ağlaşıyor, fenalık geçiriyor filan. hafif esmer çocuğun biri, bu tür filmlerdeki evhamlı zenciye özenip 'hepimizi öldürecek bu orospu çocuğu' diye bağırmaya başladı. nitekim de korsan sıktı bunun kafaya iki tane. gene bi bağırış çağırış..
iş başa düşmüştü. federallerin bu adamı temiz bi şekilde yakalaması imkansızdı. arka tarafta hemen kafamın üstünde yer alan ilkel havalandırma kapağını kaldırıp otobüsün tavanına çıktım. sürünerek ön taraftaki havalandırma kapağına geldim. lakin, bu kapaklar üstten açılamıyordu. hemen şoförün oturduğu cama doğru sarktım. korsan görmeden camı açmasını istedim. camdan içeri süzülüp korsanın ümüğüne yapıştım. bi boğuşma yaşandı. bi ton aksiyon filan. neyse, bunu etkisiz hale getirdim. yaralandım ama neyse ki kurşun sadece sıyırmış. arkadaki teyzeyi vurmuş, o ayrı mesele..
otobüste bi alkış tuvanı koptu. sevinçten ağlayanlar filan.. arka taraftan sarışın bi kız koşup yapıştı dudaklarıma. ne bileyim, adetttenmiş böyle durumlarda...