en zor mesleğin öğrencilik olduğu gerçeği

entry18 galeri
    13.
  1. bunların yanında fakirlik, sonra aileye nasıl hesap vereceğini düşünme, özgürlük sanılan şeyin aksine tam bir bağımlılık varsa tadından yenmez. üniversite yıllarında bi bok yapmayıp gezip eğlenmiş tabaka anlam veremeyebilir bu insanı hayattan soyutlama politikasına, sonra üniversite bitince bir meslek edinirler çok zor gelir. emeği yüceltip bir yandan da onun baskısından kurtulmaya can atan bir toplum olduğumuz sürece bir de böyle insanlar var diyerek gösterdiğiniz her türlü toplumsal tabaka toplumun gerçekleri, sizin de internetin başına geçip poponuzun üstünde geçirdiğiniz vakitler süresince bi yandan çayınızı içerken aklınızdan yazık ya diye geçireceğiniz birer gerçek olmaktan öteye gidemeyecek. Geçmişten beri değişen tek şey bu emek sömürüsünün çağdaşlaşma olarak yutturulması. Birilerinin, eğer bu insan zengin doğmamışsa ve kendi çabalarını kullanmak zorundaysa düşünmeye çalışan kafasının saf dışı bırakılıp bir etiketle onu yüceltme ve sonra olanca gücüyle emeğini sömürme, çünkü böyle yapınca insan sömürülmekten zevk alır ve sürekli yeni bir etiket kazanmaya çalışır, belki biraz daha az şanslı olanın da doğduğundan beri sömürülen emekleri vardır. Gerisi anlamsız yüceltmeler ve bir kağıt parçasıyla toplumların aklıyla oynamaktır. Bu sınıflar tam olarak hayatı sorgulayabilecek insanları, toplumun üst tabakalarına yerleştirip , bir miktar daha fazla para vererek gözlerini boyamak, işçileri de daha fazla sömürebilmek içindir. Parası olanın ve hayatta her zaman sevilip sayılanın her zamanki gibi hiçkimse umrunda olmaz.

    Emeği sömürülen yalnızca gösterdiğiniz örneklerdeki insanlar değil, çok zengin doğmamışsanız aynı zamanda sizler gibi asalakça yaşayan insanlar da.

    "Bu insanlar, ya öteki sefaletlerle birlikte ya da onlarsız, işe, emeğe tahammül edebildikleri ölçüde ilginç olmasını bilirler ancak. Başkaldırı, onların içinde daha ağır basmasa, emek nasıl yüceltebilirdi onları? O anda görebilirsiniz onları, onlar ise zaten göremezler sizi. Ben tüm gücümle, bana değer biçilmek istenen bu köleliği yadsıyorum, nefret ediyorum ondan. Buna mahkum olduğu için insana acıyorum, genelde ondan yakasını sıyıramadığı için de acıyorum ona, ne var ki beni onun safına çeken, çabasının şiddeti, acımasızlığı değil, beni onun yanına çeken, güçlü başkaldırısından başkası değil ve olamaz da. Bilirim ki Tanrının her günü, birkaç saniye arayla, aynı hareketi tekrarlamaya zorlayan bir fabrika fırınında ya da şu acımasız makinaların önünde veya başka her yerde, en az kabullenilebilir, sineye çekilebilir emirler karşısında ya da hücrede veya bir idam mangası karşısında bile özgür hissedebilir kendisini insan, ama çekilen işkence değildir bu özgürlüğü yaratan. Bir diyeceğim yok buna. Özgürlük sürekli bir zincirlerden arınmadır; doğru da, bu arınmanın sürekli olabilmesi, devamlı mümkün olabilmesi için zincirlerin bizi altında ezmemesi gerekmez mi, sizin sözünü ettiğiniz insanların çoğunu ezdikleri gibi... Ama özgürlük insan açısından daha fazlasıdır belki de, daha uzun ya da daha kısa adımların, en çok, bu zincirlerin koparışı için insana vaad edilen en görkemli adımların zinciridir de... Bu adımları atmaya güçlerinin yeteceğini varsayabiliyor musunuz? Bir defa zamanları var mı buna? Yürekleri var mı? Mert insanlar diyordunuz demin, evet kendini savaşta öldürtenler gibi mert, yürekli değil mi? Hadi adını koyalım, kahramanlar. Birçok bedbaht, birkaç tane de zavallı budala... itiraf edeyim ki, bu adımlar her şey benim için. Adımlar nereye doğru gidiyor, işte gerçek sorun burada. Ama er veya geç kendilerine bir yol çizmesini bilecekler... Bu yolun üzerinde, yolu izleyememiş olanları, zincirlerinden arındırmaya yardım etmenin yollarının da görünmeyeceğini kim bilir? işte ancak o zaman biraz duraklamak gerekecek belki, ama geri dönülmeksizin tabii."
    2 ...