kendi var oluşumun varlıkla nasıl bir münasebet içerisinde olduğunu anlamadan, bir gece daha gidiyor usulca. hayatın ve tüm benliğimin omuzlarımdaki ağırlığı o kadar fazla ki; anarşist ruhuma inat, ölümün himayesini arzuluyor bedenim.
ve elbette hiçlik; her yanımı sarmış, bilincimi parçalamaya hazır, aç bir hayvan gibi... tüm ''şey''lere inat zamana kaçmak istiyorum. oysa zamanın bir şeyler ölçütü olduğunu, duvardaki bozuk saate toslayınca anlıyorum.