"büyük alalım seneye de giyersin." lafını bolca işittiğim zamanlar. her şeyin büyüğünü giymek moda o yıl..
kaban diye resmen uyku tulumu giyip 2 sene okula öyle gitmişliğim vardır ama elden gelen bu olduğu için yetinmeyi de öğretmiştir bu yıllar bana. çok da utanılacak bir durum yok yani.
o sene çantanın dahi büyüğünü almışlardı bana. çantanın içine o zamanki beni at, hiç belli olmaz öyle bir çanta. liseye kadar beni idare etmiştir orası da ayrı bir mesele.
her şey gibi ayakkabım da 1 numara büyüktü. benim gibi delice top oynayan biri için pek hoş bir durum olmasa da bağcıkları iyice sıkınca pek sıkıntı olmuyordu.
bir gün yine okulun önünde top oynuyoruz. tam o sırada yan sınıftan hoşlandığım kız da oradan geçiyor.
tabi kızı görünce rövaşataya falan kalkıp artistlik yapma peşindeyim.
arkadaşım cihan a "kaldır topu rövaşata çekicem." diye bağırıyorum.
cihan topu havaya kaldırıyor, ben de havada akrobatik bir hareket yapayım derken tam o sırada ayağım kaydığı için topa dengesiz bir şekilde vuruyorum.
üstüne üstlük ayakkabı ayağımdan fırlıyor, hoşlandığım kız bana bakıp gülüyor. ben de gülümsüyorum. birden havada süzülen top kafama çarpıyor sonra da fırlayan ayakkabı hoşlandığım kızın göğsüne vurup yere düşüyor.
kız "salak" deyip uzaklaşırken ben 1 numara ayakkabımı giymek için seke seke ilerliyorum.
ha işte o yıllardan beri güzel bir kız görürsem rövaşataya falan kalkıp artistlik yapmam.
efendi efendi otururum.