'Kışın akla ne sığar - Ne de yarar işleri / Saçakların şimdi var - Buzdan yapma dişleri'
Fazıl Ahmet
Köyceğiz'de saat sabahın 7.30'u. Yazı odasının sağ penceresinden görünen Sandras Dağları da, ön pencereden görünen yemyeşil okaliptüs korusu da, sol pencereden görünen Köyceğiz Gölü de dahil; henüz daha uzunca gölgeler yayan güneşin altında, günlük güneşlik...
***
Görünüşe aldanmamalı; her taraf günlük güneşlik ama, dışarıda verandadaki termometre 2 dereceye yapışmış kalmış.
Önceki gün de ortalık yine günlük güneşlik, termometre de 5 dereceyi gösteriyordu.
Ne var ki kuzeyden esen acımasız bir poyraz, sanki kutuplardan "kodum mu oturturum" üslubunda, hamasi bir uyarı taşıyordu.
***
Ortalığın günlük güneşlik olmasına karşın dışarıya adımımızı bile atamadık.
Klimanın sıcaklığı da yetmediğinden, gece gündüz yanan şömine de; bodruma, yazdan depoladığımız odunları yutup bitiriverdi.
***
Bir çeki odun daha getirivermesini rica ettiğimiz oduncu dost da;
geleceğine söz verdiği ne sabah saatinde göründü,ne de öğleden sonra.
***
Enseyi karartmamak gerekiyordu.
Hiç değilse Köyceğiz ve çevresi, günlük güneşlikti.
Megakent istanbul ise, her yağmur yağışında sellere, her kar yağışında kışa teslim olduğu gibi; bu kez de gemiyi azıya alan tipili şubat fırtınalarına, sadece 2 elini değil, 2 ayağını da kaldırarak teslim olmuştu.
***
5 bini aşkın köy yolu kapalıydı. TEM otoyolunda 60 araç birbirine girmişti. Güney ekspresi, buz tutan raylardan ötürü devrilmişti.
Evsiz barksız oldukları için donanlar, yollarda saatlerce çaresiz kalanlar, kazalarda ölenler vardı.
***
Kosova'nın bağımsızlığını ilan etmiş olması da; kışın yarattığı felaket ve faciaları önlemeye yetmiyordu.
Hep bir ağızdan "Onuncu Yıl Marşı"nı söylemenin de yetmediği gibi.
***
Neyse ki büyüklerimiz, her sorunun üstünde önemle duruyorlardı ve milletimizin gücü her sorunun üstesinden gelmeye yeterliydi.
***
Birkaç gün önce havanın limoni olmasına karşın, dışarısı 12 dereceydi ve okaliptüs korusuyla aramızdan geçen ıssız, sessiz ve sakin cadde, boylu boyunca ıslaktı.
***
Sırtıma empermeabli, başıma da kasketi geçirerek göle kadar şöyle bir yürümek geldi içimden.
Eski kuşağın "ahmak ıslatan" dediği türden, gözle de pek görünmeyen incecik bir yağmur yağıyordu.
2 elim empermeablin yan ceplerinde; maviliğini yitirip, kıpırtısız bir kurşiniliğe bürünmüş, ıssız, sessiz ve sakin göle doğru yürüyordum.
Sanki tüm dünyada tek başıma bir ben kalmıştım.
***
Pek farkında değildim ama, galiba dudaklarımdan Necip Fazıl'ın mısraları da yuvarlanıp gidiyordu, görünmez yağmura karışarak:
Bu yağmur, bu yağmur bu kıldan ince;
Ruhuma sessizce yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur bir gün dinince,
Aynalar gölgemi tanımaz olur.
***
Pazar günü Fethiye'ye gidecektik; Taner ve Mireille'le buluşmaya...
Aradaki büyük yaş farkına karşın; fıkralar, "olduğundan çok daha fazla görünme" atmasyoncularının eğlenceli taklitleri, şiirler ve kahkahalarla örgülenen özel dünyamız; "uzay çağı"nın kanatlarından, "kitleleri yönetme sarası"nın, kimleri ve kimleri nasıl akrepleştirdiğini seyrediyor gibiydi.
***
Fethiye'ye gelince, hep birlikte kalktık, Kayaköy'deki özel bir lokantaya gittik.
Kayaköy'de; oraya ilk kez gelenlerle, arada bir gelenleri olduğu yere mıhlayan ucube bir manzara vardı.
Kapı ve pencere boşluklarıyla, damsız cansız binlerce yıkıntı taştan ev manzarası...
***
Orası vaktiyle bağları, bahçeleri, şaraphaneleri ve kiliseleriyle Rumların yaşadığı bir yöreymiş.
Yunanistan'da yaşayan Türklerle, Türkiye'de yaşayan Rumların "mübadele"si antlaşması kabul edildikten sonra; Kayaköy'deki Rumlar da bağlarını, bahçelerini, şaraphanelerini, kiliselerini terk ederek Yunanistan'a gitmişler.
***
Türkler ise, tüm ısrarlara karşın, nedense bir türlü sahiplenememişler Rumlardan kalma taş evleri...
Ve evler, yok olup giden damları, kapıları penceleriyle; yıkıntı ve kalıntı ucube bir görüntüye dönüşmüş.
iptal edilmiş bir kilisenin bahçesine, bir de uzun gönderli bir Türk bayrağı dikilmiş.
***
Herhalde üst düzey "mevki sahipleri"nden pek kimsenin haberi yok o ucube manzaradan...
***
Vaktiyle bendenizin çocukluğunda, vapur Kadıköy iskelesine gelip de yanaşmaya çalışırken; tam yanaşmadan iskeleye atlayıveren temiz pak yolcuları, iskele polisi şöyle uyarırdı:
- Sizin böyle hareket ettiğinizi yabancılar görse, sonra ne der?
***
Sandras Dağları'nın yamaçlarındaki Toparlar köyüne de, ilk kez kar yağmış.
Hayatlarında ilk kez karla, sokakların azıcık beyazlanır gibi olduğunu gören çocuklar, bir sevinmişler, bir sevinmişler...
***
Köyceğiz o kadar dışındaki, medyada umacılar festivaline dönüşen haberlerin...
***
Bendenizin canı da yine, ellerimi ceplerime sokarak göle doğru şöyle bir yürümeyi çekiyor.
Her ne kadar ortalığın günlük güneşlik görünmesine karşın, ne kadar da ayaz olduğunu ve "görünüşe aldanmamak" gerektiğini bildiğim halde...
***
Vaktiyle "görünüşe aldanmak istemeyenler"i, sıkıyönetim komutanları cezalandırırdı.
Şimdi de galiba "salt görünüşle durumu idare etmek isteyenler"i; başkentle, megakentte ve tüm ülkede kara kış cezalandırıyor.