Ilginç bir seydir. Akla ergenligimin tatli hevesi kaan caydamli ve mete avundugu getiriyor. Ha bir de batuhan dedde var ki umarim taniyorsunuzdur. O zaman Taniyin.
Kaybetmek. Üç hece, dokuz harf. Basit yazılıyor. Ortalama üç saniyede bu eylemi çizebiliyor insan kağıda. Kağıda bu harf topluluğunu çizmek ile bu eylemin rasyonel bir şekilde gerçekleşmesinin ruhlara, bedenlere ve kalplere attığı çizik çok farklı.
iyi etkisi olan bir kaybediş olmaz, mutlaka üzüntü olur sonunda. Bir insanı kaybetmek, bir eşyayı kaybetmek, para kaybetmek, şans getirdiğine inandığımız herhangi bir şeyi kaybetmek, aklını kaybetmek ve en sonunda insanın kendini kaybetmesi. en ağır yarayı son madde veriyor sanırım. parayı kaybettiğinde tekrar kazanabiliyorsun, insan da öyle. bir insanı kaybettiğinde yerini dolduracak insanlar mutlaka bulunuyor. eşyaya da fazlaca üzülüyorsun belki ama unutuyorsun sonra. ama insanın kendini kaybetmesi, asla unutulmayacak bir mevzu. her an kendini hatırlatan bir hadise.
Bugüne kadar insanları kaybettim, paramı kaybettim, uğuruna inandığım eşyalarımı kaybettim, dönem dönem bilincimi kaybettiğim de oldu yani delirdiğim... Sonra bir gün uyandım, aynada suratıma baktım. dehşete düştüm çünkü yoktum orada. tasarladığım şeyler başıma gelmişti. kendimi kaybetmiştim. ondan sonra saatte iki yüz kilometre hız yapan bir arabaya eşit hızda kaybetmeye devam ettim. üzülmemeyi öğrendim kaybedişlerde. o kadar çok alıştım ki buna, kaybetmediğim günlerde huzursuz olmaya başladım.
bu kanalizasyon çukurundan kurtaracak birini bekledim durdum. geldikleri de oldu. el uzattıkları. tam çıkacakken çukurdan, bu pis kokuya ne kadar da alıştığımı düşündüm. benim evrenim huzursuzluktan, gözyaşından, kalp kırığından inşa edilmişti. huzur, mutluluk vs. bunlar reklamlarda gördüğüm ürünler gibiydi. insanlara satabilmek için göz boyayan cinsten. aldığında o ürünün bir boka yaramadığını görüyorsun. anlıyorsun. neyse.