üç aynalı kırk oda romanıyla tanıdığım, güzel yazan yazar. öyle güzel ki, onun o sihirli kelimelerle yaptığı her betimleme zihnimde ayrı ayrı önem taşımaktadır. her kitabı türkçeye ne kadar hakim olduğunu kanıtlar nitelikte. her öyküsü ayrı güzel, anlamlı. lakin biri; beni etkileyen, içime dokunan. bir hikayesinin bendeki yeri sanırım daim olarak kalacaktır. o hikaye aynalı pastanedir. yarattığı aliye karakteri ile toplumsal sorunlara öyle inceden dokunmuştur ki şaşar kalırsınız.
aliye tanıdıktır,
aliye içerlerde bir yerlerde gizlenendir,
aliye yara almadan olamamanın sembolü gibidir.
hiçbirimizin masum olmadığı gerçeğiyle yüzleşmemizi sağlayan bir karakterdir aliye. tüm bunlar bendeki, bana yansıyan aliye idi. bir de yazar murathan mungan'ın satırları vardır onun hakkında. şöyle der mungan;
"günün birinde yazdıklarımdan bir perde çekeceğim hayatıma. herkes kağıt üzerinde yazılanları benim hayatım sanacak, ben de hayatımı saklamış olacağım böylelikle. saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir biliyor musun? herkes seni gördügünü sanır, sen de rahat edersin. kasada oturan kız gibi! herkes kasadaki kızı görür, ama kimse tanımaz.."
ve evet;
"ne zaman içime biraz fazla baksam, yükseklik korkum depreşir..."